Tartışmaların Odağında Bir Başyapıt
Hollywood sinemanın en önemli temsilcilerinden biri olan
David Fincher, kendi deyimiyle Stanley Kubrick ile Martin Scorsese üslubunun
bir harmanı olan sinemasının şimdilik son örneği olan Gone Girl ile yine
tartışmaların odağına oturmayı başarmıştı. Fight Club, Se7en, Zodiac gibi
başyapıtların mimarı olan Fincher, bu
kez Amerikan aile yapısını, ana akım medyayı eleştirmeyi kendine bir görev
bilir. Fakat kadına bakış açısı konusunda büyük bir kesimin tepkilerinin hedefi
haline gelmekten de kurtulamaz. Gillian Flynn’ın aynı adlı romanından uyarlanan
filmde Amy Dunne (Rosamund Pike) adlı başkarakterimiz, birçoklarına göre
feminist bir kadın imajı çizerken gittikçe çuvallayarak, zavallı bir konuma
düşer. Bana kalırsa bu eleştirilerin haklılık payı olmakla birlikte çok
abartılıdır. Zira Amy, yaptığı her hareketle, verdiği her kararla ya da
kararından dönmesiyle hep bir amaç doğrultusunda hareket eder. Tıpkı cinayet
işlemesinde bile olduğu gibi. Gone Girl’ün ekrana bakmakta zorlanacağınız, her
ne kadar sert bir sahnenin geleceğine hazırlıklı olsanız da kaldıramayacağınız
o sahneye gidecek olursak…
İntikam Planı Yolundaki Engeller Aşılır
Amy, kendisini baştan beri aldatan (önce kendini olduğu kişi
olarak göstermeyerek sonra da öğrencisiyle ilişkiye girerek) kocasına karşı
büyük bir intikam planını başlatmış fakat yarı yolda önce yolunda gitmeyen
sebeplerle planda ufak değişiklikler olmuş sonra da Nick’in (Ben Affleck) TV’deki konuşması sebebiyle plan
tamamen değişik bir yola girmiştir. Fakat Amy’nin yeni planını gerçekleştirmesi
için ayağına dolanan bir ayrıntıyı ortadan kaldırması gerekir. Lise yıllarından
itibaren ona takık olan Desi, Amy’nın gazabından payına düşenden ne yazık ki
fazlasını alır. Amy, hedefi olan kocasını hapis ya da idam gibi cezalarla değil
de ömrü boyunca kendisinin gazabına maruz bırakarak daha büyük bir intikam
kararına yönelince parasızlık nedeniyle durakladığı Desi’nin evinden kurtulmak
için elini kana bulamalıdır. Ve Amy, bırak elini kana bulamayı, kan gölünün
içinde yüzer bu kararla.
Kanlar İçerisinde Bir Yeniden Doğuş
Amy, tıpkı Nick için yaptığı plan kadar kusursuz bir plan
ile her şeyi kurgulamıştır. Ne de olsa Amy, tanıyabileceğimiz en zeki, en
donanımlı ve elbette en gerçekçi, cesur kadınlardan biridir. Kendisini
sakladığı ve maddi olarak doyurduğu için beklenti içerisine giren bir erkeğe
asla pabuç bırakacak değildir. Zira Desi’nin aslında Nick’ten pek de farkı
yoktur. Biri daha aleni ve kabaca kendini ortaya koyarken diğeri üst sınıfın
para ve yine para ile satın aldığı kültür ile kendini maskeleyerek rolünü
oynamaktadır. Neyse ki Amy, bu maskeyi görecek kadar akıllı bir kadındır. Tek
isteği Amy’e sahip olmak olan bir menfaatçiye verilebilecek en acımasız ceza
kesilmiştir. Amy, tüm cazibesini kullanarak önce vücudunu Desi’ye teslim eder.
Fakat Desi, tatmini yaşamadan Amy, onun işini bitirir. Desi’nin boğazını
bıcakla kesen Amy, bununla da kalmayarak Desi’nin üstüne çıkar hemen.
Böylelikle erk konumunu ele geçirir. Bu esnada zaten dikkat ederseniz Amy, bir
yandan boğazını ya da ellerini sıktığı Desi ile adeta seks yapıyor gibidir.
Desi’nin son nefesini vermesiyle Amy, tatmini yaşayarak, kanlar içerisinde bir
yeniden doğuş yaşar. Böylesine kanlı bir sahnenin tüylerimizi diken diken etmesinin
en önemli bir diğer sebebi ise elbette Trent Reznor ile Atticus Ross’un yaptığı
harika müziklerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder