9 Eylül 2018 Pazar

O AN: Gone Girl



Tartışmaların Odağında Bir Başyapıt

Hollywood sinemanın en önemli temsilcilerinden biri olan David Fincher, kendi deyimiyle Stanley Kubrick ile Martin Scorsese üslubunun bir harmanı olan sinemasının şimdilik son örneği olan Gone Girl ile yine tartışmaların odağına oturmayı başarmıştı. Fight Club, Se7en, Zodiac gibi başyapıtların mimarı olan Fincher,  bu kez Amerikan aile yapısını, ana akım medyayı eleştirmeyi kendine bir görev bilir. Fakat kadına bakış açısı konusunda büyük bir kesimin tepkilerinin hedefi haline gelmekten de kurtulamaz. Gillian Flynn’ın aynı adlı romanından uyarlanan filmde Amy Dunne (Rosamund Pike) adlı başkarakterimiz, birçoklarına göre feminist bir kadın imajı çizerken gittikçe çuvallayarak, zavallı bir konuma düşer. Bana kalırsa bu eleştirilerin haklılık payı olmakla birlikte çok abartılıdır. Zira Amy, yaptığı her hareketle, verdiği her kararla ya da kararından dönmesiyle hep bir amaç doğrultusunda hareket eder. Tıpkı cinayet işlemesinde bile olduğu gibi. Gone Girl’ün ekrana bakmakta zorlanacağınız, her ne kadar sert bir sahnenin geleceğine hazırlıklı olsanız da kaldıramayacağınız o sahneye gidecek olursak…

İntikam Planı Yolundaki Engeller Aşılır

Amy, kendisini baştan beri aldatan (önce kendini olduğu kişi olarak göstermeyerek sonra da öğrencisiyle ilişkiye girerek) kocasına karşı büyük bir intikam planını başlatmış fakat yarı yolda önce yolunda gitmeyen sebeplerle planda ufak değişiklikler olmuş sonra da Nick’in  (Ben Affleck) TV’deki konuşması sebebiyle plan tamamen değişik bir yola girmiştir. Fakat Amy’nin yeni planını gerçekleştirmesi için ayağına dolanan bir ayrıntıyı ortadan kaldırması gerekir. Lise yıllarından itibaren ona takık olan Desi, Amy’nın gazabından payına düşenden ne yazık ki fazlasını alır. Amy, hedefi olan kocasını hapis ya da idam gibi cezalarla değil de ömrü boyunca kendisinin gazabına maruz bırakarak daha büyük bir intikam kararına yönelince parasızlık nedeniyle durakladığı Desi’nin evinden kurtulmak için elini kana bulamalıdır. Ve Amy, bırak elini kana bulamayı, kan gölünün içinde yüzer bu kararla.


Kanlar İçerisinde Bir Yeniden Doğuş

Amy, tıpkı Nick için yaptığı plan kadar kusursuz bir plan ile her şeyi kurgulamıştır. Ne de olsa Amy, tanıyabileceğimiz en zeki, en donanımlı ve elbette en gerçekçi, cesur kadınlardan biridir. Kendisini sakladığı ve maddi olarak doyurduğu için beklenti içerisine giren bir erkeğe asla pabuç bırakacak değildir. Zira Desi’nin aslında Nick’ten pek de farkı yoktur. Biri daha aleni ve kabaca kendini ortaya koyarken diğeri üst sınıfın para ve yine para ile satın aldığı kültür ile kendini maskeleyerek rolünü oynamaktadır. Neyse ki Amy, bu maskeyi görecek kadar akıllı bir kadındır. Tek isteği Amy’e sahip olmak olan bir menfaatçiye verilebilecek en acımasız ceza kesilmiştir. Amy, tüm cazibesini kullanarak önce vücudunu Desi’ye teslim eder. Fakat Desi, tatmini yaşamadan Amy, onun işini bitirir. Desi’nin boğazını bıcakla kesen Amy, bununla da kalmayarak Desi’nin üstüne çıkar hemen. Böylelikle erk konumunu ele geçirir. Bu esnada zaten dikkat ederseniz Amy, bir yandan boğazını ya da ellerini sıktığı Desi ile adeta seks yapıyor gibidir. Desi’nin son nefesini vermesiyle Amy, tatmini yaşayarak, kanlar içerisinde bir yeniden doğuş yaşar. Böylesine kanlı bir sahnenin tüylerimizi diken diken etmesinin en önemli bir diğer sebebi ise elbette Trent Reznor ile Atticus Ross’un yaptığı harika müziklerdir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder