Ustaların Yolunda Emin Adımlarla…
1988 yılından 1996’a kadar aralıksız icra ettiği her biri
birbirinden başarılı kısa metraj filmlerle yönetmenlik kariyerine adım atan
François Ozon, kısa zamanda Fransa sinemasının parlayan yıldızı olmayı başarmış
isimlerden. Kısa filmlerindeki başarısını uzun metraj filmlere de kanalize eden
Ozon, neredeyse her yıla bir film sığdırarak azımsanmayacak bir filmografinin
mimarı oldu şimdiden. Fransız sinemasında birçok açıdan taşları yerinden
oynatan bu üretken isim, kendi ülkesinin aykırı isimlerinden Roman Polanski, Hollywood’un baş mimarlarından Alfred Hitchcock,
Hollanda sinemasının vazgeçilmezlerinden Paul Verhoeven, yeni Hollywood
jenerasyonunun öncülerinden Brian De Palma ve Kanadalı David Cronenberg gibi
isimlerden de oldukça etkilenmiştir. Cinsellik ile gerilimin baş döndüren
birlikteliği üzerine genelde filmlerini inşa eden Ozon, son filmi L'amant
double ile ise sınırlarını zorladığını ispat etmekte. Zira çok yakın zamanda
özellikle kendine örnek aldığı ustalarının mertebesine erişeceğinden de
kimsenin kuşkusu kalmayacak bana kalırsa.
Ozon, henüz geçen yıl bir dönem filmiyle bizleri karşı
karşıya bırakmıştı. Üstelik ne kuir sinemanın izleri (tabii Ozon filmografisine
hâkim olan biz seyircileri ters köşe etmesini saymazsak) ne cinsellik ne büyüme
sancıları ne de gerilimin izleri okunabiliyordu Frantz’da. Oldukça iyi
kotarılmış olan bu tarihi dram filminde elbette Ozon’un birçok alışkanlığı yine
vuku buluyordu fakat birçok açıdan Ozon filmografisi içerisinde özgün bir yerde
kendini konumlandırıyordu. L'amant double’da ise yönetmenimiz vazgeçemediği
limanda, neredeyse yüzmekte ustalaştığı sulara yelken açıyor yine. Karşımızda
belki de bazılarımızı fazlasıyla zorlayacak bir film var: L'amant double’de,
bir kadının cinsellik ve gerilim ile örülmüş, dikenli hayatına ortak oluyoruz. Peki,
Ozon ustalar tarafından şimdiye kadar ortaya konulan erotik gerilim tütündeki
başyapıtların arasından sıyrılarak kendine özgün bir kimlik oluşturuyor mu?
Sürpriz İçinde Sürpriz
Bu soru üzerinde hassasiyetle durmak gerekiyor. Zira L'amant
double, odağına doppelgänger (çift gezer) mevzusunu alarak da ustaların
başyapıtlarına öykünüyor. Hitchcock
ustanın Vertigo, Brian De Palma’nın Sister, David Cronenberg’in Dead Ringers ve
Ozon’un çok sevdiği Rainer Werner Fassbinder’ın Despair filmleri bu ikililik
mevzusuna filmlerinde başarıyla yer vermişlerdi. Bu nedenle Ozon’un bu erotik
gerilim türündeki son filminin yeni bir şey söylemediği, pek de özgün bir yerde
durmadığı aşikâr. Fakat L'amant double, ustaların başyapıtlarından etkilenmiş
ve bu etkilenmeyi başarılı bir şekilde filmine aktarabilmiş bir yönetmenin işi.
Ozon, asla taklide gitmeyerek, daha önce yapılmış olanı kopyalayıp sunmayarak,
bildiğimiz mevzuları yeni bir perspektifle ortaya koymasıyla takdiri hak
etmekte. Bu nedenle Ozon, yeni bir şey söylememesini eleştirmek fazlasıyla
mesnetsiz kalıyor.
Karın ağrılarından şikâyetçi olan Chloé Fortin(Marine Vacth),
doktorunun tavsiyesiyle en son çareyi psikanaliste gitmekte bulur. Paul Meyer (Jérémie Renier) isimli doktoru
ile gerçekleştirdiği seanslar sonucu çabucak iyileşen Chloé’nin rahatsızlığını
da böylece bir süreliğine önemsiz bir psikolojik durum olarak düşünürüz. Fakat Chloé
ile Paul arasında başlayan aşk ilişkisi Paul’un ikiz kardeşi Louis Delord’un da
hikâyeye dâhil olmasıyla erotizmin kol gezdiği, gerilimin bir an bile
eksilmediği bir yola evrilir. ABD’li yazar Joyse Carol Oates’un Lives of Twins
isimli romanından uyarlanan filmin sürpriz içinde sürpriz barındırdığını ve
ters köşe yapan bir finalle son bulduğunu da düşünürsek Ozon’un seyircisini ne
kadar zorladığını daha net ifade edebilirim sanırım.
Seyirciyi Afallatan Sürpriz
Ozon’un daha önce de Jeune & jolie filminde tabiri
caizse lolita rolünde karşımıza çıkardığı Marine Vatch’ı filmin daha ilk
sahnesinde güzelim saçlarını kestirirken görüyoruz. Bir saç kesimini uzun uzun
bize izleten bu sahne, filmin gebe olduğu büyük sürprizlerden birinin de öncülü
aslında. Film, birçok noktada, tıpkı saç kesimi gibi Chloé’nin bedeni üzerinden
(orgazm olmuş vajinadan gözlere yapılan geçiş) imtina ile taşıdığı gizlerini
işaret ediyor. Lakin bir yandan da gözlerimizin önünde yaşanan mevzu ile de bir
o kadar meşgul ederek algılarımızı tümden ele geçirmekten de geri kalmıyor.
Böylece hem esas sürprizi görmemize engel olmuş, gizemini açık etmemiş hem de
aslında ben çok kere söylemeye çalışmıştım da demiş oluyor Ozon bizlere. Ozon’un
artık belirgin bir alâmetifarikası olan bu seyirciyi afallatan sürprizleri bir
önceki filmi Frantz’da da hatırlanacağı üzere oldukça başarılı kotarılmıştı.
Biraz da filmin daha önceki ikiz ya da doppelgänger
filmlerinde olduğu gibi ikili arasındaki karakter farkını önce çıkarmasına
değinelim. Tek yumurta ikizi olan Paul ile Louis’in görüntü dışında tamamen
farklı bir kişilik çizmeleri hatta hastalarını tedavi ediş şekillerinin de
farklı olması ve Chloé’nin bu ikili arasındaki bölünüşü filmin sabırsızlıkla
bekleyeceğiniz sürprizi sonucunda yerli yerine oturacak bir gizemi var ediyor
kesinlikle. Chloé’nin neden tek bir kardeşte karar kılamadığını, her defasında
kendini diğer kardeşin de yanı başında buluvermesinin sebebi de dâhil olmak
üzere seyirci olarak sorgulanan her bir nokta nihayette cevaplanıyor elbette.
Lakin tüm soruların acaba yanlış mı cevaplandı hissini de eteğimize atıp kaçan
Ozon, tam da kendisinden beklenen hareketleri yine oldukça başarılı bir şekilde
tamamlıyor.
Tüm bu hikâye kurgusu, seyirciyi soluksuz bırakan gizemler,
sinsice kendini saklayan sürprizler, ters köşe final, başarılı oyunculuklar ve
ustalara her anında gönderilen selamlar gibi methiyelerinin yanında film,
kullandığı tüm teknik detaylarla da hayranlığa davetiye çıkarıyor. Aynaların
mahareti, kadraj içinde kadrajın gizemli yanı, genelde kapalı mekânlarda
geçmesiyle klostrofobi duygusunun tetiklenmesi ilk akla gelecek detaylardan.
Bir de tabii ki Ozon’un insan vücudunun mahrem yerlerine arsızca kamerasını
sokması unutulmamalı. Zira Ozon, sadece kamerasını yaklaştırmak ile kalmayıp
vücudun en gizemli kapısından içerilere kadar dalmaktan kendini alamıyor.
Gerilim filmlerinin usta isimlerinin yapımlarının en nadide parçalarından
yararlanarak özgün bir bütün ortaya çıkarmayı başaran Ozon, L'amant double ile
özellikle sinefillere keyifli hatırlatmalar vaat ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder