Hafızanın Derinliklerine Dalmak…
Amerikan başkanı John F. Kennedy Jr.’ın ölümünün ardından
karısı Jacqueline Kennedy’nin bir gazeteciye süreç ile ilgili röportaj vermesi
üzerinden şekillenen bir film Jackie. Pablo Larrain, birkaç saatlik röportaj
üzerinden başkan Kenndey’e gerçekleştirilen suikast ile başlayıp cenaze ile
devam eden süreci perdeye yansıtır. Lakin Larrain, Jackie’nin yaşadığı süreci
birebir gerçekten olduğu gibi aktarmaktansa onun yaşadığı hissiyata odaklanmayı
tercih eder. Larrain, zaten kameralar önünde yaşanmış, konuşulmuş, yazılmış,
belgeselleri çekilmiş bir süreci tekrar perdeye yansıtmayı değil sürecin
Jackie’de yarattığı etkiyi gözlemlemeyi amaç edinir. Bu nedenle de bir nevi
Jackie karakterinin beyninin içine, hafızalarının katman katman derinliklerine
yol alır. Bu anlamda da Jackie filminin tıpkı hafızadaki anılar gibi olduğunu,
lineer bir kurgusunun olmadığını belirtmek gerek. Birbirini takip etmeyen
olaylar silsilesi, iç içe girmekte, birbirlerini sarıp sarmalamaktadır.
Larrain’in özellikle bir sahnede yaptığı şey tam olarak karakterin beyninin
kıvrımlarının içine girmesiyle eş değerdir adeta.
Yaşadığı ağır şoku hem atlatmaya çalışan hem de cenaze
sürecini organize etmeye çalışan Jackie, bir peder ile görüşür. Dinden,
Tanrı’dan en çok koptuğu bir dönemde hem de. Baştan itibaren birebir kendi
ağzından dinlediğimiz birçok şeyin gerçek olmadığını, Jackie’nin yaptığı
davranışların çoğunun performans olduğunu, yaptığı ya da söylediği şeylerin
neredeyse hepsinin ardında başka niyetlerin olduğunu öğreniriz bu konuşmadan.
Jackie, fazlasıyla dürüst bir şekilde belki de o zamana kadar kendisine bile
itiraf etmediği gerçekleri, niyetini, hislerini paylaşır pederle. Bir nevi
günah çıkarır. Bir Kennedy olmanın günahını üstünden atmak ve tamamen
özgürleşmek ister.
Kennedy Olmak…
Fakat bu günah çıkama ne kilisede ne de Jackie’yi sürekli
yapmacık bir performans sergilemeye mecbur bırakan Beyaz Saray’da gerçekleşir.
Güneş ışığının delip geçici bir etkiye sahip olduğu –burada bu delip geçici
ışığın Jackie’nin hafızasını açık ettiğini de düşünebiliriz- ucu bucağı
görünmeyen, sınırsız bir derinliğe sahip bir yolda gerçekleşir. Bu arka
plandaki derinlik de yine Jackie’nin hafızasını tasvir eder aslında. Jackie’nin
önce kocasının cenaze sürecini oradan da kocasının öldüğü anı hatırlayarak anlattığı
anlarda ilginç bir şey olur: Daha önce örneğini çok da görmediğimiz bir şekilde
flasback içinde flashback gerçekleşir. Jackie, cenaze törenini hatırlarken aynı
zamanda kocasının dizlerinin üzerinde can verdiği anları hatırlar.
Tüm film boyunca oradan oraya savrulup duran anılar, bu
sahnede adeta matruşka gibi iç içe girmiş bir yapı oluşturur. Tüm bu baş
döndürücü yapısının, büyüleyici atmosferinin, hayran olunası oyunculuk
performansının (Natalie Portman)yanında özellikle bahsettiğimiz sahnede müziğin
ne kadar önemli olduğunu belirtmeden geçmek olmaz. Jackie’nin anlattıklarına
eşlik eden ses bandı öylesine büyük bir yer kaplar ki sahnede. Müzik
anlatılanların hissiyata dökülmesini sağlayan en önemli etkenlerden biri olur.
Kamera ise Jackie’nin anlattıklarına paralel olarak kimi zaman aşağıdan çekim
yaparak onu yüceltirken kimi zaman da daha üsten bir yerden bakarak zavallılığını
gözler önüne serer. Tanrısal bakış açısından izlediğimiz birçok anın ise gerçek
cenaze töreni görüntüleri olduğunu dikkatli bakınca fark etmemek imkânsız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder