11 Eylül 2018 Salı

O AN: Carrie


Bol Kanlı Bir Büyüme Hikâyesi

Brian De Palma’nın en unutulmaz işlerinden biri olan Carrie, korku-gerilim romanlarının vazgeçilmez ismi Stephen King’in sinemaya uyarlanan ilk eseridir aynı zamanda. 1974 yılında yazılan romanı iki yıl sonra perde ile buluşturan De Palma, King’den de bir yönetmenin alabileceği en iyi övgüleri alır. Kısa zamanda klasikler arasında kendine yer bulan Carrie, aşırı dindar anne tarafından büyütülmüş bir genç kızın büyüme hikâyesidir aslen. Yıllarca annesi tarafından baskılanan Carrie, regl olması üzerine gittikçe özgürleşmeye başlar. Bu özgürleşme sürecinde kendini de yavaş yavaş tanımaya ve keşfetmeye başlar.

Bu keşfediş sürecinde en önemli hazinesi ise Carrie’nin telekinezi güçlerinin olduğunu anlaması olur. Zira Carrie, bu güçleri annesinin onu engellemeye çalışmalarını durdurmak ya da dış dünyada ona karşı yapılan saldırılara karşı korunmak amacıyla kullanmaya başlar. Lakin Carrie ya da annesinin deyimiyle günah tohumu, katıldığı okul balosunda o güne kadar kontrollü kullandığı güçlerini hesapsızca salıvermekte sakınca görmez. Zira yeni bir hayata başlamak isteyen, annesinin boyunduruğundan çıkarak özgürleşmek isteyen Carrie’nin çabası boşa çıkmış annesinin zikrettiği kehanet bir şekilde gerçekleşmiştir.

Gözlerle Hayat Bulan İntikam…

Hoşlandığı erkek ile baloya katılan Carrie, hem güzelliği ve zarafetiyle hem de partneriyle uyumu açısından tüm gözleri üzerine çevirmeyi başarmış; balonun en gözde çifti seçilerek sahnede arzı endam etmiştir. İşte bu anlarda De Palma özellikle kamerayı ondan ayırmaz ve tüm ışıkları ona yönlendirir. Birazdan gelecek anların etkileyiciliğini arttırmak amacıyla gereğinden fazla ışık, şaşa yaratır Palma bu anlarda. Arkasından Carrie’nin başından aşağı dökülen domuz kanı, Carrie’nin öncelikle büyük bir şok geçirmesine neden olur. Bu anlarda sadece Carrie değil olacakları önceden bilen birkaç kişi hariç tüm salon şoka girer. Hem Carrie’nin hem balodakilerin şoku atlatana kadar kısa bir durgunluk süresinde De Palma, ortam seslerini kovanın salınan sesi ve hâlâ damlamakta olan kanın sesi hariç tamamen keser. Böylelikle dökülen kanın yarattığı sarsıntıyı iliklerimize kadar hissedelim ister De Palma. Ortam sesleri tekrar geldikten sonra ise perdede tek başına dev gösteri yapacak kişi Carrie, hatta sadece Carrie’nin gözleri olur.

Annesinin kehaneti Carrie’nin kulaklarında çınlamaya başlamışken, herkesin de ona güldüğünü görür. Bu anlarda gerçekten herkesin gülüp gülmediğine emin olamayız. Zira Carrie’nin bunu sadece öyle görmek istemesinden dolayı da öyle görüyor olabiliriz.  Bu anlardan sonra ise onun yapabileceklerini engellemek mümkün olmaz. Kocaman masmavi gözleriyle vahşete imza atan Carrie’yi izlerken hiçbir şeyi dikkatlerimizden kaçırmamızı istemeyen usta yönetmen ekranı ikiye bölerek tüm vahşeti detaylarıyla görmemizi sağlar. Çoğu zaman tamamen kanın kırmızı rengine ekranı boyayan De Palma, müziğe eşlik eden çığlık seslerini de oldukça etkili kullanır. Çekildiği yılın imkânlarına göre parmak ısırtan bir işe imza atan Carrie, kendisinden sonra gelen birçok aynı janrdaki filme esin kaynağı olur. Hatta henüz geçtiğimiz İstanbul Film Festivali’nde izlediğimiz yine bir büyüme hikâyesi olan Raw’da tam da bahsettiğimiz sahne karşımıza çıkar. Kim bilir daha kaç yıl birçok filme yol gösterecek, esin kaynağı olacak bir yapım Carrie. Lakin bilinen bir şey var ki; o da sinema tarihinin en efsane işlerinden biri olduğu.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder