Seyirciyi Pençesine Alan Bir Film
Hollywood’un birden çok kült mertebesine erişen filminin
mimarı David Fincher’ın akılları baştan alan bir filmi de The Game’dir hiç
kuşkusuz. Lakin Seven ya da Fight Club gibi bir başyapıt diyemeyiz The Game
için. Zira her ne kadar uzun süresine rağmen seyirciyi pençesine alan ve bir an
bile nefes almamıza izin vermeyen The Game, yönetmenin yarattığı olağanüstü
atmosferden biraz da olsa eksik kalır. Yine de oyunculuklar (Michael Douglas ve
Sean Penn), karakter yaratımı, son anına kadar çözülemeyen gizemi, muhteşem
akıl oyunları ve baştan çıkarıcı kurgusuyla bir Fincher filminden
beklenebilecek her şey vardır neredeyse filmimizde. Üstelik temposu bir an bile
düşmeyen böylesine bir filmin tüm süresine bedel olan bir final sahnesi var ki…
Final içinde final diyebileceğimiz bu enfes sahnede Fincher tabiri caizse
seyircinin sınırlarını zorlamaya niyet etmiştir adeta.
Bitmeyen Bir Oyun
Nicholas, kardeşi Conrad tarafından kendisine hediye edilen
oyunun pençesinden kurtulamayacağını anlamış, savaşmaktan ya da ona dayatılan
oyunu oynamaktan yorulmuştur artık. Her ne olursa olsun bu oyunu noktalamayı
kafasına koymuş olan Nicholas, kendisini en çok tuzağa düşüren Christine’e
doğrulttuğu silahıyla konuşur, direktifler verir ama artık asla onu dinlemez.
Zira ne zaman onu dinlediyse tuzağa düşmüştür ne de olsa. Fakat elindeki
silahın gerçek olduğunu ve Nicholas’ında fazlasıyla ciddi olduğunu anlayan
Christine, biraz tedirgin olmuş gibi gözükse de oyunu oynamaya ustalıkla devam
eder.
Final İçinde Final
Asansörün açılmasıyla patlayan silah, hedefi on ikiden bulan
kurşun, çığlıklar, akan kanlar, gözyaşları ve belki de estetiği, yarattığı
şaşkınlığı ile en unutulmaz intihar girişimi ard arda gelir. Öyle ki seyirci
olarak hiçbir anı tam olarak takip edemez, gerçek mi, oyun mu olduğunu
anlayamayız yine ilk etapta. Fincher sadece Nicholas’ın aşağıya düşüşü
esnasında biraz olsun es verir: Nicholas aşağıya düşmez de adeta süzülür. Hatta
ölmekte olan birinin hayatının gözlerinin önünden geçmesine bile şahit eder
bizleri. Lakin bu süreçte de olanları ölçüp biçmektense sahnenin
etkileyiciliğine kapılırız. Retroya renklere bürünecek muhteşem çarpış anı ise
cam ile bedenin dile getirilemez ihtişamı ile devam eder. Fincher tabiri caizse
intihar anını o kadar estetize etmiştir ki adeta fetişleştirmiştir. Peki, her
şey bu kadar mı? Asıl sürpriz ise bundan sonrası yaşanır. Fincher, yok artık
dedirtecek asıl gerçeğe ise şimdi başlar. Ne mi olur? O kadarını da videoya
saklayalım derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder