Hayal Kırıklığından da Öte
1991 yılında kariyerine başlayan, Un conte de Noël (Bir Noel
Masalı), Jimmy P. (Düş ve Gerçek) ve son olarak 2015 yılında Filmekimi’ne de
konuk olan Trois souvenirs de ma jeunesse (En Güzel Günlerim) filmleriyle tanıdığımız Fransız yönetmen Arnaud
Desplechin, yeni filmi Les fantômes d'Ismaël (İsmail’in Hayaletleri) ile bir
kez daha karşımızda. Bu yıl Cannes Film Festivali’nde yarışma filmlerinden biri
olması ümit edilen Les fantômes d'Ismaël, açılış filmi olarak seçilerek,
yarışma dışı kalmıştı.
Çoğu festivalin tercih ettiği gibi açılış filmleri çok
da ciddiye alınacak işler olamamakta genelde. Bunu birçok defa tecrübe eden
seyircinin Desplechin’in yapımına olan beklentisini minimum seviyeye çektiği
tartışılmaz. Cannes’da izleyen eleştirmenlerin de yorumları bu durumu
destekleyince Les fantômes d'Ismaël ile perdedeki buluşmanın nasıl olacağını
merak ediyorduk. Nihayet buluşma gerçekleşti ve açıkçası benim adıma hayal
kırıklığından da öte bir tecrübe oldu.
Birbiriyle Bütünleşemeyen Hikâyeler
Genç yaşta evlendiği karısı onu terk etmiş olan tanınmış yönetmen
Ismaël Vuillard’in (Mathieu Amalric) arap saçına dönen hayatına odaklanıyor
filmimiz. Yirmi yıldır kaybolan karısından haber alamayan Ismaël, artık onu
öldü bilerek, ciddi bir ilişkiye yelken açmıştır. Bir yandan da yeni filminin
senaryosunu yazan Ismaël’in hayatı, eski eşinin çıkagelmesi ile oldukça
karmaşık bir hale bürünür. Zira sevgilisi Sylvia (Charlotte Gainsbourg ) ve
eski eşi Carlotta (Marion Cotillard) arasında kalan Ismaël, uyku problemi,
uyuduğunda ise her gece kâbusa dönüşen rüyaları ile de baş etmek zorundadır.
Buraya kadar her şey oldukça keyifli bir hikâyenin perdede
arzı endam etmesi için gerekli malzemeler. Fakat Desplechin, daha çetrefilli
bir senaryo ve buna bağlı olarak yetkin bir kurgu ile bizleri buluşturmak
istemiş olacak ki, Ismaël’in kardeşinden esinlenerek çektiği filmi de tüm bu
karmaşanın içine dâhil ediyor. Örneğini birçok defa izlediğimiz film içinde
film durumu, ne yazık ki Desplechin ellerinde tam bir başarısızlık örneği
oluyor. Bir aşk filmi ile çekilmekte olan ajan filmini birbirine paralel
şekilde kurgulamaya çalışan yönetmenimiz paralel değil de asla birbiriyle
buluşamayan iki filmi aynı potada eritmeye çalışmanın bir örneğini sergiliyor
ne yazı ki.
Tatmin Etmeyen Karakterler Geçidi
Desplechin’in bir araya gelip, buluşamayacak hikâyeleri
birlikte kurgulama ısrarı, birçok noktada gülünç olmaktan öteye gidemiyor
maalesef. Öyle ki bu gereksiz zorlama nedeniyle hem tadından yenmeyecek bir
komediyi sekteye uğratmış hem de oldukça renkli olabilecek karakterlerin silik
kalmasına neden olmuş oluyor. Ne özürlü kardeşine vasi tayin edilen, bu nedenle
de kendine ait bir hayatı orta yaşlarına gelmiş olmasına rağmen kuramayan
Sylvia’nın, ne kocasını ve babasını terk eden Carlotta’nın, ne kızının
hasretiyle mücadele etmekte zorlanan babanın hikâyesine tam olarak sirayet
edebiliyoruz. Peki, her biri boşlukta salınan bu hayatlar içerisinde
başkarakter Ismaël’inki tatmin ediyor mu?
Ismaël’in geçmişine
yolculuk olarak okuyabileceğimiz, doğduğu topraklara dönme kısmı da seyirci
olarak bizi tatmin etmeyerek, tam anlamıyla çöp denilebilecek bir süreci
izlememize neden oluyor. İki kadın arasında yapılan mukayesede ise özgür ruhlu,
maceraperest, çılgın bir kadının yerilip, özverili ve sorumluluk sahibi olanın
övülmesi mevzusuna ise hiç girmek bile istemiyorum. Zira film bu noktaya da
bana kalırsa oldukça sığ bakarak bir fırsatı daha ıskalıyor.
Taşıdığı Yükün Altında Kalıyor
Desplechin’in adeta yeni yetme bir yönetmen gibi eteğindeki
taşların hepsini filmine yamama isteği, süre olarak iki saat ama hissiyat
olarak çok daha uzun bir film çıkarıyor ortaya. Les fantômes d'Ismaël, tüm bu
nedenlerin yanında yer yer teatral mizansenlere başvurmaktan da kendini
alamayarak adeta bitmek bilmiyor. Filmde kendine yer bulan mizah anlayışının
zaman zaman yüzümüzü güldürmesi de son yılların parlayan oyuncularının perdede
olan varlıkları da seyircide oluşan bıkkınlığı alt edemiyor. Charlotte
Gainsbourg’un oyuncu olarak elinden gelenin en iyisini yaptığı fakat bunun da filme
değil sadece onun kariyerine katkı sağladığı diğer oyuncuların ise yeteneklerini
tam olarak sergileyemedikleri bir tecrübe diyebiliriz aslında Les fantômes
d'Ismaël için.
Başarılı bir dramedy olabilecekken yönetmenin işi fazla
ciddiye alması ve bu yükünde altında kalıp, her şeyi eline yüzüne
bulaştırmasından ötürü sınıfta kalan bir film Les fantômes d'Ismaël. Fransa’nın
muhteşem sahilinde çekilmiş enfes görüntüleri izlemek, Charlotte Gainsbourg,
Marion Cotillard, Mathieu Amalric, Louis Garrel ve Alba Rohrwacher gibi her
biri ayrı bir yetenek olan oyuncularla her nasıl olursa olsun zaman geçirmek
için ya da zekice kotarılmış birkaç espriye tav olmak için izlenebilir elbette.
Lakin bu saydıklarımdan başka bir meziyeti olmayan hatta yığınla olumsuzluk
barındıran Les fantômes d'Ismaël, sabrına güvenenler için tam da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder