Bir Başarısızlık Hikâyesi
Doksanlı yıllarda Amerika’nın en tanınan kişilerinden biri
olan artistik buz patencisi Tonya Harding’in hayatına odaklanan I, Tonya için yönetmen
Craig Gillespie’in şimdiye kadarki en kusursuz işi diyebiliriz hiç kuşkusuz. I,
Tonya her şeyden önce klasik bir sporcu biyografisi değil asla. Henüz üç
yaşındayken tanıdığımız Tonya Harding’in gittikçe yükselen ve zirveye oturan
bir başarı hikâyesi yok karşımızda. I, Tonya aslında bir başarısızlık öyküsü.
Üstelik Tonya’yı (Margot Robbie) bu başarısızlığa sürükleyen şartları ve
yaşanılan talihsiz olayları, yanlış tercihleri karakterlerin bire bir ağzından
öğreniyoruz.
Elbette her birinin kendince anlattıklarını duyunca akıllara
bir nebze Akira Kurosawa’nın Rashômon filmi gelmiyor değil. Mokumentary
tarzındaki bu sahneler, paralel kurgu, hareketli kamera, dinamik plan-sekans
tercihiyle birleşince filmin seyirciyi yakalamaması neredeyse mümkün değil. En
çok da dördüncü perdenin sık sık yıkılması zaten merak uyandırıcı hikâyeyi daha
da canlandırıyor. Tonya’nın ve Jeff’in sıklıkla kameraya bakarak bire bir bize
konuştuğu bu anlar, kilit öneme sahip mevzuların altını çiziyor. Lakin filmin
en vurucu ve bir nevi anti-kahraman olan Tonya ile özdeşlik kurulabilecek
sahnelerinden biri ise sözlerin anlamını yitirdiği tek sahnedir.
Makyajın Saklayamadığı Duygular
Hayatında karşısına çıkabilecek tüm zorlukları aşıp
olimpiyatlarda yarışmaya hak kazanan Tonya’yı, kulisteki ışıklı makyaj
aynasının önünde otururken arkadan görürüz önce. Tonya’nın kadraj içinde kadraj
içinde kadraja sığdırılmış olması onun o anki haleti ruhiyesine daha
derinlemesine bakacağımızın sinyalidir. Daha sonra ise tıpkı Tonya’nın kameraya
yani biz seyircilere bakarak konuştuğu anlarda olduğu gibi bakar bize. Zira kamera
tam da aynanın olduğu yere yerleşmiştir. Fakat bu kez konuşmaz Tonya. Ama
duygularını karşımızda apaçık yaşamaktan da geri durmaz. Tonya, aşırı makyajlı
suratı ile karşımızdadır. Hayli tedirgin ve korkan halini saklamak amacıyla
kendine makyajdan bir maske oluşturmak istemiştir. Fakat yine de başarılı
olamadığına kanaat getirmiş olacak ki makyaja devam eder. Fakat ne kadar makyaj
yaparsa yapsın Tonya, üzüntüsünü, korkusunu gizleyemediğini fark eder.
Margot Robbie bu anlarda kusursuz bir oyunculuk ortaya
koyar. Tamamen yüzüne odaklanmış kameranın karşısında hiç konuşmadan
mimikleriyle karakterin ruh durumunu ortaya seren Robbie’nin Oscar adaylığı
daha da anlam kazanır. Gülümseme ile gözyaşlarının birbirine karıştığı sahneyi
izlerken yine kulis masasının başında derin bir acıyla boğuşan Black Swan
filminde Natalie Portman’ın hayat verdiği Nina’nın çaresizliğini hatırlamak
mümkün. Bu anımsayış bile birazdan piste çıkacak olan Tonya’nın akıbeti
hakkında fikir verir aslında. O aynanın karşısında hem kendiyle hem de tüm
yaşadıklarıyla yüzleşen Tonya’nın kolu bacağı kırılır adeta. Ne bacaklarında ne
de ruhunda derman kalır. Tonya adeta hayatı boyunca yaşadığı tüm acılarla
yüzleşmiş her şeyden kopmuş, daha piste çıkmadan teslim olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder