Bir Genç Kızın Keşif Süreci
Norveçli Joachim Trier, henüz dördüncü uzun metrajında belki
de kariyerinin en kusursuz işlerinden birine imza atar Thelma ile. En basit
haliyle etkileyici bir büyüme hikâyesi diye tanımlayacağımız Thelma, alt
metninde derin mevzuları kaşımaktan kendini alamaz. Üniversiteye gidene yani
ailesinden kısmen de olsa ayrılmasına kadar kendini ve dünyayı tam anlamıyla
keşfedememiş olan Thelma, her ne kadar ailesinin ve buna bağlı olarak dinin
gölgesini üzerinde hissetse de keşfetmekten ve bundan tarifi mümkünsüz bir haz
duymaktan kendini alamaz. Lakin tüm film boyunca izleyeceğimiz bu tarifi
mümkünsüz deneyimden daha çarpıcı olanı ise filmin prolog sahnesi olur. Tüm
izleyeceklerimizin ya da çözmeye çalışacağımız gizemin oldukça çarpıcı bir
özeti maiyetinde okuyacağımız bu sahnenin açıkçası benim nazarımda kültleşeceği
garanti.
Her Şeyden Habersizce Bir Takip
Norveç’in kırsal bölgesinde kış mevsimindeyiz. Malum kuzeyin
kış mevsimi baba ile kız çocuğunun üzerinde yürüdüğü gölü dondurmuştur. Bu
donmuş gölde yaşayan balıklara bakışının veya babanın tam aksine bakmak bile
istememesinin sebeplerini henüz bilmez halde izleriz bu ikiliyi. Kimi zaman
geniş açı çekimler nedeniyle hayli uzaktan, arkadan takip eden kameranın verdiği
yabancılık hissine hem babayı hem de çocuğu oynayan oyuncuların duygularını
belli etmeyen, mesafeli oyunculukları hiçbir şey bilmeyen biz seyircileri iyice
kıvrandırır. Kısa bir mola sahnesinde, daha yakından göreceğimiz ve sonradan
tüm film boyunca peşinden ayrılmayacağımız Thelma’nın çocukluğu olan çocuğun da
en az bizim kadar her şeyden habersiz ve şaşkın olduğu hissine kapılmamak imkânsız
açıkçası.
Tanrı'nın Tereddütü
Avlanmak için yola çıkan babasına eşlik eden Thelma’nın
avcının kim olduğundan emin olsa da avın kim olacağından bihaber, babasının
şarjöre mermi yüklemesini izlemesi yeterince zorlu bir deneyim olur. Zira seyre
yeni başlayan seyirciler olarak en az Thelma kadar olabileceklerden habersiz
bir durumdayızdır. İşte böyle bir bilinmezlik ve gerilim hisleriyle örülü
dakikalardan sonra gelen saniyelerle ifade edeceğimiz anlar ise adeta nefes
keser. Bir yavru ceylanın radarlarına girmesini fırsat bilen babanın önce
tüfeğini ceylana sonra da asıl avı olan kızına doğrulttuğu anlarda yutkunmanın
bile imkânı yoktur. Önce ceylana sonra çocuğuna yönelttiği tüfeği sebebiyle Hz.
İbrahim’in önce oğluna sonra koyuna yönelttiği bıçak ile benzerlik gözden
kaçabilecek gibi değil asla. Lakin neyse ki bu kez hem ceylan hem de çocuk
insanlığın, erkin ve dinin gölgesinden kurtulur. Tereddütte kalan baba –filmin
devamında bir nevi Tanrı olarak da okunabilmekte- hem kızını hem de ceylanı
kaçırır. Her ne kadar hem ceylanın hem de çocuğun kurtuluşunun verdiği
rahatlama hissini tam olarak da tadamayız. Çünkü filmin bu kısacık giriş sahnesi
ile eteğimize attığı yığınla soru işareti fazlasıyla ağzımızın tadını bozar ne
de olsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder