10 Eylül 2018 Pazartesi

O AN: Raw


Yürek Kaldıran Bir Film

Fransız yönetmen Julia Ducournau’nın ilk göz bebeği olan Raw, geçen yıl perdeden gelip geçen en sarsıcı, ses getiren ve tabiri caizse sansasyona sebep olan filmiydi. Prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali’nden aldığı Fibresci Ödülü başta olmak üzere birçok festivalden aldığı ödüllerle heybesini tıka basa dolduran Raw, bir yandan da izleyicilerinin birçoğuna sinema salonlarında zor dakikalar yaşattığı için kendine bir nam sağladı.  İçerdiği aşırı rahatsız edici sahneler nedeniyle salonda kusanlar, bayılanlar ve kendinden geçenlerin olduğu çokça işittiğimiz söylentilerdi.  Her ne kadar bu söylentilerin abartıldığını inkâr edemesek de korku janrının tüm alt türlerine neredeyse göz kırpan; vampir, yamyam, nekrofili ve slasherden fazlasıyla beslenen bir film karşımızdaki.

Justine, veterinerlik fakültesine geldiğinden beri o güne kadar ailesinin yanında onların kontrolünde yaşadığı hayattan farklı bir sürece girmiştir. Her geçen gün onun için daha farklı, tehlikeli, ilginç bir hal alır. Önce hayatı boyunca yemediği eti yemek zorunda bırakılır. Üstelik her ne kadar ilk başta alerjik bir reaksiyon verse de bir süre sonra içindeki doymak bilmez ilkel yanın uyanmasına ve onun hayatını şekillendirmesine engel olamaz. Buraya kadar bile izlediklerimiz yeterince zorluyorken Justine ile ablası arasında yaşanan küçük bir aksilik sonrası gerçekleşenler geri dönülmez bir yolun startını verir. Yanlışlıkla kopan Alexia’nı n parmağı ile Justine’nin beraberliği hem vahşeti, hem çaresizliği hem de hüznü, yenilgiyi içinde barındırır ne yazık ki.


Duymak İsteyene Anlamlı Bir Çığlık

Justine tıpkı et ile tanışıklığında olduğu gibi nasıl olduğunu anlamadan ablasının parmağından damlayan kanları içerek kendinden geçer. Ama ne bu durumdan zevk alır ne de mutlu olur. Çaresizce çırpınır aslında. Kontrol edemez kendini. Kapana kısılmış bir denek gibidir bir nevi. Hatta bu anları ilk kez uyuşturucu kullanan birinin ürkek ama sonrasında tam teslimiyet haline de benzetmek mümkün. Gözlerinden fışkıran çaresizlik ifadesiyle çırpınan Justine’nin uyanan ablasına çevirdiği gözleri sayesinde biz de bir diğer drama şahitlik yaparız.

Filmin başından itibaren kaya gibi sağlam kadın profili çizen Alexia, kendisi ve annesi ile aynı kaderi paylaşan küçük kardeşini görünce gözyaşlarına engel olamaz. İki kardeşin bu seyirciyi de afallatan sessiz haykırışları, duymak isteyene görünenin arkasında çok daha fazlasını anlatır elbette. Bu sahne sadece iki kardeşin değil genel geçer normlara uyması için dikte edilen tüm insanlığın ve insan türü tarafından soykırıma uğrayan tüm hayvanların sessiz çığlığıdır. Zira filmin ayna tutmak istediği asıl mesele de budur.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder