Ülkemize ikinci kez gelen Macar yönetmen Béla Tarr,
gerçekleştirdiği masterclass’da sinemasını, onu dinleme şansına erişen
dinleyicilerine anlattı. Film yapmaya nasıl başladığını ve neden artık
yönetmenlik yapmama kararı aldığını sinemasını benimseyen topluluğu büyük bir
samimiyetle aktaran Tarr, paylaşımları sona erdiğinde ise “bu benim sinemam,
ama siz kendi sinemanızı icra edin “ dedi. Sinemasına büyük bir hayranlık
duyduğum Tarr’ı dinleme şansına erişenlerden biri olarak onu can kulağıyla
dinledim. Bu dinlediklerimi sizinle de paylaşmak isterim.
Dertsiz Bir Sinema Olmaz
Öncelikle yönetmenliğin bir yaratma işi olduğuna inandığını
belirten Tarr, daha önce olmayan bir şeyi yaratmanın yaşattığı duygunun
öneminin altını çizdi. “Daha önce olmayan ve sizin olacak bir şeyi yaratmak… Bu
çok güzel bir şey” sözleriyle konuşmasına devam eden Tarr, tüm bu yaratma
isteğinin ise tam olarak bir etki-tepki sonucunda gerçekleştiğine inandığını da
ekledi. Bir derdi olduğu için yıllarca film çektiğini ve tüm filmlerinin de
aynı filmin devamı olduğunu söyleyen yönetmen, bazı şeyleri sindirince ise film
yapmasına gerek kalmadığını sözlerine ekledi. Hayata s.k git demek için film
yapmaya başladığını ve bu öfke ile filmlerini yaptığını belirten usta, tıpkı
kendisininki gibi somut bir neden olmadan film yapılamayacağının da özellikle
üzerinde durdu.
“Senaryoya Karşıyım!”
Filmlerini yaparken senaryoya ihtiyacı olmadığını tüm
samimiyetiyle dile getiren Tarr, kesinlikle sinemaya karşı olduğunu söyledi.
Zira senaryo olunca yönetmenin kelimeler üzerine düşünmeye başladığı ve
kısıtlandığını düşünmekte Tarr. Tanrı’ya inanmadığını dile getiren Tarr, bu
nedenle gerçek hayatta da bir senaryonun olmadığını dile getirdi. Gerçek bir
bakış açısı yakalamak için senaryo ile olan ilişkinin son bulması gerektiğini
düşünen usta, kendisinin senaryo yazmak yerine kartlar hazırladığını ve bu
kartları duvara yapıştırarak filmlerini oradaki fikirlerden çektiğini söyledi.
“Gerçek İnsan Davranışını Arıyorum”
Filmleriyle ilgili kasting yaparken gerçek insan davranışını
aradığını, onların nefeslerini, bakışlarını aradığını belirtti. Profesyonelliği
karşı olan Tarr, profesyonel oyuncularla oynadığı zamanlarda ise onlara asla
oynamamalarını söylediğini buna rağmen oynayan oyuncular ile ise ne yazık ki
yollarını ayırmak zorunda kaldığını da belirtmeden edemedi. Tarr aynı zamanda
yönetmenlik kariyeri boyunca yaptığı en iyi casting çalışmasını da
dinleyicileriyle paylaştı. Son filmi A Torinói ló’nın en önemli oyuncularından
biri olan atı bir pazarda bulduğunu ve sahibinin onu artık çalışamıyor, ondan
ancak sucuk olur diyerek oldukça uygun fiyata sattığını belirten Tarr, böylece
tam da artık çalışamayacak kadar yorgun düşmüş atımızı bulduğunu söyledi.
“Béla Tarr Bir Marka Oldu Ama Bu Markayı Yalnız Ben Yapmadım”
Auteur diye tabir edilmeye sonuna kadar hak eden bu değerli
ustanın her filminde birlikte çalıştığı oyuncuları (Erika Bók, János Derzsi),
senaryo yazarı (László Krasznahorkai), müzisyeni ve en önemlisi neredeyse her
filminde kendisi ile birlikte yönetmen koltuğuna oturan karısı (Ágnes
Hranitzky) Tarr sinemasının vazgeçilmezlerini oluşturur hiç kuşkusuz. İşte
adeta takıntı haline gelen bu durum için ise usta bir parantez açma ihtiyacı
hissetti elbette. Konuşmayı çok sevmediğini, her yeni gelen kişiye kendini,
isteklerini anlatmanın çok zor olduğunu bu nedenle de aynı kişilerle çalışmayı
tercih ettiğini söyledi. Tarr, kendi isminin artık bir marka olduğunu fakat bu
markayı tek başına yaratmadığını bunun bir ekip işi olduğunu özellikle
belirtti.
“Müzik Filmin Ana Karakterlerinden Biridir”
Bir filmin yapımına başlamadan önce müziğin hazır olması
gerektiğini söyleyerek sözlerine başlayan Tarr, film ile ilgili yapılması
gereken en öenmli işin bu olduğunu belirterek devam etti. Bazı yönetmenlerin
film bittikten sonra müzisyeni arayarak bazı sahnelere gerilim ya da
duygusallık vermesi için müzik sipariş edilmesini anlayabilmesinin mümkün
olmadığını söyledi. Müzik bittikten sonra filme başlayan yönetmen, aynı zamanda
müziği çekimler esnasında birçok noktada yardımcı olarak kullandığını da
belirtti. Mesela oyuncularına sürekli müziği çekimler esnasında dinletmesi
gibi.
“Biz Kurguya Kameranın İçinde Yapıyoruz”
Filmlerini uzun plan sekanslar ile çektiği su götürmez bir
gerçek olan Tarr, elbette bunun nedenini anlatmadan sinemasını tam olarak ifade
etmiş olamazdı. Tarr, öncelikle uzun plan sekanslarla çekilen bir filmin
kurgusunun çok kolaylıkla yapıldığını belirtti. Ve en önemlisi bu şekilde asıl
kurgunun konvansiyonel sinemada olduğu gibi kurgu odasında değil çok daha
yaşayan bir yerde kamerada gerçekleştiğini hatırlattı.
“Dublajı Seviyorum”
Çekim yaparken sesler konusunda kendini kısıtlamadığını
çünkü kesinlikle dublaj kullandığını belirten usta yönetmen, böylece bazı
sesleri normalden daha yüksek duyulmasını da sağlayabildiğini söyledi. Çünkü
bazen bir şeyleri anlatmak için diyalogdan veya görüntüden daha çok sesin
dilinden yararlanılacağını bunun için de bazen seslerin gereğinden fazla
çıkarak anlatmak istenilene dikkat çekildiğini belirtti. Çekilip biten filmin
tam olarak tamamlanmasının dublaj ile olduğunu, dublajın filmin kıyafeti
olduğunun da altını usta yönetmen özenle çizdi.
“Siyah-Beyazı Seviyorum”
Neden siyah-beyaz filmler çektiği sorusuna ise usta
yönetmenin verdiği yanıt oldukça tamin edici ve aynı zamanda da samimiydi. Zira
siyah-beyazı çok sevdiğini aynı zamanda gri skalasını, ışıkla oynamayı çok
sevdiğini söyleyen Tarr, seksenlerden sonra filmlerin polyester olması ile
renklerin de yapaylaşmasının etkisini de belirtti.
Daha sonra geçilen soru cevap kısmındaysa açıkçası Tarr’ı
dinlemeye gelenlerin onun sinemasına çok da hâkim olmadıklarını gördüm. Zira
1978’den 2011 yılına kadar yönetmenlik kariyerine devam eden ustaya neredeyse
sadece son filmi A torinói ló ile ilgili sorular sorulması ve daha önce
defalarca açıkladığı detayların sorulması gibi bir durum vardı ortada. Açıkçası
yönetmenin tüm filmografisine hâkim olan ve onun yaptığı açıklamaları,
röportajları çokça takip eden takipçilerinin katıldığı bir masterclass’ın daha
tatmin edici olacağını düşünmeden edemiyorum. Bu nedenle bu yazıya da
soru-cevap kısmında konuşulanları dâhil etmemeyi tarcih ettim açıkçası. Son
olarak yazıya ustanın son sözleri ile bitirmek isterim.
“Ben film yapmayı bıraktım ama sizin devam etmeniz
gerekiyor.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder