Kan Dondurucu Gösterinin Reverans Anları
İskoç yönetmen Lynne Ramsay’ın üçüncü uzun metraj filmi olan
We Need to Talk About Kevin, seyirciyi özellikle de ebeveynleri allak bullak
eden ve bir yığın belki de çoğumuzun altından kalkamayacağı sorulara boğan bir
yapımdı. Zaten film beraberinde hem büyük bir beğeniyi, hayranlığı hem de sonu
gelmez tartışmaları doğurmuştu. Film ismindeki ironinin aksine Kevin hakkında
değil de annesi Eva hakkında bir filmdir aslen. Eva’nın çılgın gençlik
yıllarından evliliğine, çocuk sahibi olup da tarifi mümkünsüz acıları
karşılamasına kadar neredeyse hayatının çoğuna belli kesitlerle şahit oluruz.
Her biri birbirinden düşündürücü, ucu açık sorularla dolu olan sahnelerden biri
ise Eva adlı annenin belki de hayatında yaşayabileceği en zor anlara tanıklık
eder.
Doğduğu günden itibaren sıra dışı davranışları ile kendinden
şüphe ettiren hatta annesi üzerinde yarattığı tekinsizlik hissi nedeniyle
kendisinden korkmasına neden olan Kevin, en büyük kozunu oynamıştır. Bu
öylesine bir kozdur ki Kevin, bugüne kadar sadece annesine sergilediği acımasız
gösterilerden en büyüğünü daha geniş bir kesime sergilemek istemiştir. Bunun
için de daha çok çocuk ve daha çok ebeveyne ihtiyaç doğar. Kevin, öylesine
titiz ve planlıdır ki bu büyük gösterisini sunmak için uzun zamandır çok
çalışmış, her şeyi en ince ayrıntısıyla hesaplamıştır. Ne de olsa tüm bu
çabalarının sebebi sevdiğini ya da tam tersi nefret ettiğini tam olarak
çözemediğimiz annesidir.
Kalabalık İçerisindeki Tek Hedef
Kevin, okuduğu okulun yemekhanesindeki öğrencileri
çocukluktan itibaren çok iyi kullanabildiği okuyla vurmuş, birçok kişinin
ölümüne sebep olmuş, kısacası bir katliam gerçekleştirmiştir. Kendini ve
kurbanlarını içeride kilitleyen kilidin kesilmesiyle dışarıya çıkması gereken
Kevin, hiç tereddüt etmeden dışarıya çıkar. Zira bu onun hayatı boyunca
sergilediği en büyük gösterisidir. Böylesine önemli bir oyunun ardından
icraatını izlemek adına gelen seyircileri kucaklamak, onlarla buluşmak gerekir.
Kevin da kendisini görmeye gelen güruha ve aslında o kalabalık içerisindeki
annesine selam vermeyi en muhteşem şekilde gerçekleştirmekte kararlı gibidir.
Hem teslim olurken seyirci kalabalığına adeta reverans yapması hem de ezeli
düşmanı ya da sevdiğine inceden bir bakış atması akıllara durgunluk verir
adeta.
Bu anlarda Ramsay’ın her şeyi nasıl incelikle düşündüğü çok
bellidir. Kevin dışarı çıktığı anda çığlıklar ile alkış benzeri seslerin
muğlâklığı hayran kitlesinin karşısına çıkan bir ünlü ile linç edilmek istenen
bir katil arasındaki çizgiyi muğlâklaştırır. Eva’ya dönecek olursak henüz
kırılmakta olan kilidi tanımasıyla onun için her şey açıklığa kavuşur zaten. Ve
o andan itibaren muhteşem kadın Tilda Swinton, sadece gözleriyle olağanüstü bir
oyunculuk sergileyerek biz seyircilerin nutkunun tutulmasının asıl nedeni olur.
Kırmızı ile sarının baş başa verdiği, kamera açıları ve hareketleriyle sahnenin
hissettirdiklerinin daha da etkisinin arttığı, kan donduran, sinir bozan bu
sahne elbette tüm sinir uçlarımıza dokunan filmin tamamına bedel düzeydedir.
Filmi izleyip de bu sahneyi unutmak gibi bir ihtimal söz konusu bile olamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder