Day-Lewis ile Dano’nun Kariyerlerinde İmza Attıkları Belki de En Muhteşem Performans
Paul Thomas Anderson’un her biri birbirinden başarılı
filmografisinde There Will Be Blood, her açıdan farklı bir yerde durur. Upton
Sinclair’in Oil! (Petrol) romanından uyarlanan film, Daniel Plainview adlı
karaktere hayat veren Daniel Day-Lewis’in omuzlarında şahlanır. Day-Lewis kadar
olmasa da filme katkısı azımsanmayacak kadar önemli olan Eli Sunday karakterini
ete kemiğe büründüren Paul Dano’yu da atlamamak gerek. Arızalı adamları perdeye
yansıtma konusundaki rüştünü ispatlamış, hikâye aktarımı ile teknik beceriyi
kusursuzca buluşturan, Amerikan sinemasının en önemli yönetmenlerinden Anderson
ile kariyerlerinde neredeyse çürük elma bulunmayan iki başrol oyuncusunun bir
araya geldiği There Will Be Blood, seyirciyi dehşete düşüren birçok sahne ile
kuşanmıştır hiç kuşkusuz. Lakin Day-Lewis ile Dano’nun kariyerlerinin belki de
en muhteşem performansına imza attıkları bir sahne var ki…
Petrole Giden Her Yol Mubahtır
Hedefine ulaşma adına akla gelebilecek her türlü çılgınlığı,
vahşeti yapabilecek potansiyele sahip Daniel’in karşısına ufak bir pürüz
çıkmıştır ve her ne şekilde olursa olsun bunu halletmelidir. Daniel, petrol
boru hattı üzerindeki bir arazi sahibinin, arazisini açma konusunda ufak bir
isteği vardır; Daniel Kilise’de vaftiz olmalıdır. İnançlı biri olmayan, hatta
Hıristiyanlığı, Kilise’yi küçümseyen, özellikle peder Eli’yi bir üçkâğıtçı,
üfürükçü olarak gören Daniel, bu isteği elbette kabul eder. Kendini adeta
Üçüncü Devrim Kilisesi’nin peygamberi olarak gören, Kilise’ye gelen bağnaz ama
aynı zamanda masum kasaba halkının duygularını sömürerek bir yerlere gelmeye
çalışan Eli ile Daniel’in aslında birbirlerinden hiçbir farkları yoktur. Peki, bu
iki kan emicinin herkesin önünde yaptıkları şov için ne demeli?
Amerika’nın Din ve Para İle Olan İlişkisinin Temsili
Gözünü para bürümüş, yalnızlıklarını hırslarıyla yenmeye
çalışan Daniel ile Eli, hem ayine gelenlere hem de biz seyircilere baş döndürücü
bir şov sergilerler. Daniel’in kutsal suya bulanmasıyla sona eren bu şov aynı
zamanda film süresince devamı gelecek intikam halkasının ilkidir. Anderson zaten yeterince etkileyici olan
sahnede kamerayı adeta konuşturur. Zira kamera, üçüncü bir konuşan görevini
üstlenir her bir hareketiyle. Şiddetin, yalanların, riyakârlığın kol gezdiği bu
sahne aslında Amerikan halkının din ve para ile olan ilişkisinin de bir
temsilidir. Kilise’yi Amerika’nın alegorisi, sahnedekileri de büyük tekel
sahipleri ve Hıristiyanlık kurumu olarak pekâlâ görebiliriz Işık kullanımı,
kadraj ve tabii ki performansların enfesliğiyle sinema tarihinin unutulmaz
sahnesi böylece yaratılmış olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder