11 Eylül 2018 Salı

Toivon tuolla puolen: Umudun Öteki Yüzü


Sinemanın Son Dönem Derdi: Mültecilik

Finlandiya sineması denilince kuşkusuz ilk akla gelen isim Aki Kaurismäki olur. Yine yönetmen olan abisi ile başladığı sinema serüveninde birçok eser vermiş, başyapıtlara imza atmış, Cannes Film Festivali ve Berlinale gibi mühim festivallerden ödüllerle dönmüş, deli dolu, kabına sığmaz bir adam olan Kaurismäki, Le Havre ile başladığı yeni üçlemesini Toivon tuolla puolen (Umudun Öteki Yüzü) ile devam ettiriyor. Mülteci üçlemesinin ikinci ayağı olan bu film, tıpkı Le Havre gibi ödüllerle başladı yolculuğuna. Berlinale’den En İyi Yönetmen ödülüyle dönen Kaurismäki, yine sinemasına hayran bırakıyor.

Üçlemeler üzerinden sinemasını büyüten Kaurismäki, bugüne kadar tamamladığı (işçi, Leningrad kovboyları, Finlandiya) üçlemelerinin ardından Le Havre ile başladığı Liman Kenti üçlemesine Umudun Öteki Yüzü ile devam eder ama üçlemenin ismini değiştirir: Mülteci üçlemesi. Peki, neden Kaurismäki, böyle bir isim değişikliğine gider. Le Havre’den sonra araya giren altı yıllık süreçte dünyada çok önemli gelişmeler olur, Kaurismäki gibi duyarlı bir yönetmen de elindeki en önemli silah olan kamerasını o yüze çevirmeyi bir borç bilir. 2011’de başlayan savaş ve buna bağlı olarak yaşanılan savaştan kaçış, her daim dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanılan mülteci krizinin tekrar odağa alınmasına sebep olur.

 Sanatın her dalında başlayan bu etkileşim son dönem özellikle sinemanın da ilgisine mazhar olmuşa benzer. Zira 2016 yapımı İtalyan belgesel filmi Fuocoammare, 2017 yapımı Macar filmi Jupiter Holdja yakın zamandan ilk akla gelen, mülteci krizine parmak basan filmlerden. Başta Avrupa ve Amerikan’ın duyarsızlığı devam ettikçe kanayan bir yara olmaya devam edecek mülteci krizi son olarak Umudun Öteki Yüzü’nde derdini anlatmaya devam ediyor. Elbette bu dert anlatış, tıpkı yukarıda ismini zikrettiğimiz filmler gibi sıradan dramatik bir hikâye ile yansımıyor perdeye. Umudun Öteki Yüzü, yer yer Kaurismäki evreninde geçen bir devlet taşlaması yer yer de kara mizaha dönüşebiliyor.

Avrupa Filmin Kötü Karakteri

Halepli Khaled (Sherwan Haji) kız kardeşi ile birlikte tüm ailesinin cenazesini kaldırmış, acılı bir savaş mağdurudur. Avrupa’ya kaçarken kız kardeşini de kaybeden Khaled’in tek amacı onu tekrar bulmak olur. Tesadüf eseri yolu Finlandiya’ya düşen karakterimiz hem sığınma talep eder hem de kardeşini bulma çabalarına ara vermeden devam eder. Üstelik bu süreçte yolu Finlandiyalı güzel insanlarla da buluşup onlarla birlikte bir yol arkadaşlığına tutuşur. Fakat her şeyin çok güzel olabileceği bu süreçte Avrupa Birliği üyesi, refah ve eğitim seviyesinin oldukça yüksek olduğu ülkelerden biri olan Finlandiya’nın devlet kurumları adeta filmin antagonisti olur.

Kaurismäki, meseleyi didaktik bir yerden ya da dramatizasyon üzerinden nemalanarak ele almamayı tercih ediyor. Filmografisinde zaten böylesine bir film anlayışını barındırmayan Kaurismäki, tıpkı Le Havre’de de olduğu gibi mülteci meselesi gibi kanayan bir yarayı perdeye yansıtırken ölüm, şiddet gibi olgulardan özellikle kaçınıyor. Filmdeki vahşeti seyrettiğimiz tek sahnede ise televizyondan izlediğimiz gerçek savaş görüntüleri oluyor. Bu savaş görüntülerinden çok daha etkili olan sahne ise Khaled’in başından geçenleri Finlandiya devletinin sorumlularından birine anlatması oluyor.

Kaurismäki, gibi ülkesiyle fazlasıyla arası bozuk olan bir yönetmenin elbette her filminde olduğu gibi sistemi, devlet kurumlarını nasıl yerden yere vurduğuna bizzat şahit oluyoruz filmi izlerken. Bir yandan fazlasıyla anlayışlı gözüken ama savaşın hunharca devam ettiği topraklara sığınmacıları tekrar göndererek bir nevi ölüme davetiye veren, az sayıdaki mülteciyi bile takip edemeyerek kaçmalarını engelleyemeyen, sahte belge çıkarmanın oldukça basit bir iş olduğu Finlandiya devlet yapısı çoktan batışını ilan etmiştir.

 “Umut olmadığı zaman artık kötümserliğinde bir anlamı yoktur.”
Kaurismäki
Kaurismäki, diyaloglar üzerinden de ülkesini hedef tahtası yapmaktan geri durmaz ayrıca. Genelde pek fazla diyalog kullanmayan hatta kullandığı zaman da işlevsiz olmasını tercih eden yönetmenimiz Umudun Öteki Yüzü’ndeki birkaç sahnede bu alışkanlığından feragat ederek biz seyircilerin üzerine düşünmesini istediği birkaç muhteşem diyalog sunar. Bunlardan biri kendine yine ülkesinde kalarak yeni bir hayat çizmeye çalışan Wikström (Sakari Kuosmanen) ile aslında refah seviyesi çok daha düşük olan yoksulluğun kol gezdiği bir ülkeye giderek mutlu olmayı planlayan arkadaşı arasında geçer. Burada kadının hayatına renk ve hareket vermek amacıyla yaptığı seçim karşısında Finlandiya’nın vatandaşlarını tatmin etmekten ne kadar uzak olduğuna şahit olurken bir yandan da bu terk edilen şartları ölümüne tercih edenler gelmekte akıllara.

Bir diğer diyalog ise çok daha çarpıcı. Iraklı mülteci, Khaled’den çok daha tecrübelidir ve bunları Khaled ile de paylaşmak ister. Ona Finlandiya’da kalmak istiyorsa üzgün değil aksine mutlu gözükmesi gerektiğini salık verir. Böylelikle acı çeken ve yardıma ihtiyacı olanlar değil de tam aksi olanlara kapılarını açan Finlandiya, Kaurismäki’nin ağır tokatlarından payına düşeni alır. Tüm bu diyaloglar üzerinden ya da yabancılara her fırsatta saldıran ırkçı Finliler ve devlet kararı ile icra edilen eylemler üzerinden ülkesinin elle tutulur sağlam, tutunacak bir dalını bırakmayan Kaurismäki, bilinen gerçekleri alaşağı eder. Aynı şekilde yardıma muhtaç, çaresiz savaş mağduru insanları ise oldukça cool, bakımlı, kendine güvenen, başının çaresine bakabilen bireyler olarak perdeye yansıtarak kimi desteklediğini de apaçık ortaya koyar. Tabii ifadesiz oyunculuk konusundaki ısrarı baki kalmak şartıyla yaratı bu durumu. Zira Kaurismäki’nin mimik ve jestlerden oluşan bir oyunculuğa olan mesafesini bilmeyen yok.

Değindiği konu, yarattığı karakterler ile yine birçok sinemaseverin radarına giren Kaurismäki, senaryosunu ele alış tarzıyla da özellikle onun sinemasına aşina olanları tatmin edecek düzeyde. Tüm filmlerinde olduğu gibi yine adeta zamansız bir film olmasını başaran Kaurismäki, retro bir dünyanın içerisine bizleri alır hemencecik. Kurgu oyunları, kamera hareketleri gibi teknik detaylara boğulmayan daha çok mekânlara, renklere ve müziğe bel bağlayan Umudun Öteki Yüzü, bir kez daha insanlığımızı sorgulayacağımız, batının ahlakını masaya yatıracağımız bir yandan da hınzırlıkları karşısında tebessüm edeceğimiz ve en önemlisi umudu hep diri tutan nitelikli bir yapım olarak perdede arz-ı endam ediyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder