Buz Pistlerinden Boks Ringlerine Uzanan Bir Kariyer
Doksanlı yıllarda Amerika’nın en tanınan kişilerinden biri
olan artistik buz patencisi Tonya Harding’in hayat hikâyesine odaklanan I,
Tonya alışılmış biyografi filmlerinin birçok açıdan tersine işliyor. Öncelikle
I, Tonya asla bir başarı öyküsü değil. Perdede izlediğimiz Tonya Harding’in
kariyeri, istikrarlı bir grafik sunmuyor bize. Henüz üç yaşındayken tanımaya
başladığımız Tonya, hayatının bir yerine kadar tam olarak yirmi yaşına kadar
dişiyle, tırnağıyla kazıyarak kariyerinin zirve noktasını görse de çok kısa bir
süre sonra dibi görüyor. Hatta bu öyle bir düşüş ki adeta Tonya, artistik buz
pateninin zirve noktasından öyle yuvarlanıyor ki kendini birden bire boks
ringlerinde buluyor. Üçlü axel hareketini ilk yapan Amerikalı kadın artistik
buz patencisi olan Tonya’nın ringlerden yumruk salladığı zamanlara uzanışı
büyük bir trajediyi ortaya çıkarıyor elbette. İşte Tonya Harding’in boks
ringlerindeki halini izlediğimiz final sahnesi, filmin en vurucu anlarına ev
sahipliği yapar.
Tonya, hayatta kendini önemli ve değerli hissettiği tek
alandan buz pistlerinden men edilmiştir. Bu süreçte zaten çevresinde bildiği
iki kişi olan annesi ve kocasından da tamamen uzaklaşmış, yapayalnız kalmıştır.
Buz pateninde uzmanlaşmak için eğitimini de yarıda bırakan Tonya’nın hayatta
kalmak için çok seçeneği yoktur: Ya annesi gibi ömrünü garson olacak geçirecek
ya da pistlerde alıştığı alkışları, sevgi gösterisini bir nebze de olsa ona
hatırlatacak boks ringlerinde yumruk sallayacaktır.
Amerika’nın Hem Çok Sevdiği Hem de Nefret Ettiği İnsan: Tonya Harding
Tonya tercihini bokstan yana kullanır. Hem tıpkı kendisinin
dediği gibi şiddet onun çok yakından tanıdığı bir şeydir. Hayatı boyunca ya
annesinden ya da kocasından hep şiddet görmüş biridir Tonya. Hatta annesi ve
kocasından gördüğü fiziksel şiddetin yanında artistik buz pateni camiasının ona
gösterdiği psikolojik şiddeti de unutmamak gerek. Buz pistine bir varoş kızı
olduğu için yakıştırılmayan Tonya sonunda sınıfının layık görüldüğü yere, ringe
sürgün edilir.
Tonya’yı ringde dövüşürken izlediğimiz anlarda ortam sesini
işitmeyiz. Fondaki Doris Day’in seslendirdiği Dream A Little Dream of Me
parçası ve Tonya’nın sesi vardır. Bir yandan izler bir yandan da Tonya’nın
sesinden izlediklerimiz tokat gibi suratımıza çarpar. Zira Tonya, her şeyi
oldukça gerçekçi bir şekilde anlatır. Bir süre sonra Tonya’nın kariyerinin
zirve noktası olan artistik buz pateni gösterisi ile ringlerdeki müsabaka
görüntüleri paralel kurgulanır. Tonya’nın üçlü axel atmasının ardından yediği
yumruktan dolayı savruluşu, pistteki seçkin topluluk tarafından ayakta
alkışlanmasının ardından kana susamış güruhun sevinç naraları perdede kendine
yer bulur. Tonya’nın hayatı boyunca yaşadığı ikilemdir bu hep. Tonya, yaşadığı
varoş semtlerde, alt sınıf insanların arasında hayatının yarı zamanını
geçirirken diğer yarısında da Amerika’nın seçkin sınıfı ile bir arada olmak zorunda
kalmıştı. Hem çok sevilmiş hem de nefret edilmişti. Böylece hiçbir tarafa tam
olarak ait olamamış, hiçbir zaman benliğini gerçekleştirememiş, kendini
bulamamış, mutlu olamamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder