Finlandiya'nın Buz Dağının Arka Yüzü
Finlandiya sineması denilince kuşkusuz ilk akla gelen
yönetmen Aki Kaurismäki olur. Kaurismäki’nin isminin en çok duyulmasını,
tanınmasını sağlayan bol ödüllü filmi ise Mies vailla menneisyyttä (Geçmişi
Olmayan Adam) olur. Zira Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel ödülünün sahibi
olan bu film, hem bir yeniden varoluş hikâyesi hem de güçlü bir başta
Finlandiya’daki sistem olmak üzere tüm dünyaya yayılmış kapitalizm eleştirisi
olarak görülebilir. Tüm filmlerinde bizim aslında refah düzeyi en yüksek
ülkelerden biri olarak bellediğimiz Finlandiya’yı yerden yere vuran,
riyakârlığını tüm dünyaya ifşa eden Kaurismäki, derdini anlatmak için kendine
hep alt sınıfın yaşadığı yerleri mekân edinip, kahramanlarını da alt buradan
seçer. Kaurismäki, üst sınıftan o kadar rahatsız olur ki bu sınıfa herhangi bir
diyalog yazmayı bile düşünemediğini söyler. İşte bu nedenle Kaurismäki
filmlerinde hep konuk olduğumuz varoşlar Geçmişi Olmayan Adam’da daha da uçlara
gidere, bir nevi evsizlerin hayatına bizi konuk eder.
Neden Olmasın?
Kiminin bir derme çatma konteynırda kiminin ise tamamen
dışarıda yaşadığı, çöplerden beslenilen ve göz önünde olan Finlandiya’dan
fersah fersah uzakta – burada elbette mesafe değil kasıt- bir bölgede açarız
gözümüzü. Birkaç defa kısa sürelerle bu mekândan ayrılsak da çok geçmeden
adresimiz yine burası olur. Onların günlük yaşayışına, eğlencelerine katılır,
onları daha yakından tanırız. Lakin bu tanışıklık esnasında topluluğa yeni
katılan, aynı zamanda başkarakterimiz de olan geçmişi olmayan adam sayesinde bu
topluluğun hayatında bazı sevimli değişiklikler de olur. Örneğin yardım
kurumunun halka yemek dağıtırken ya da düzenlediği gecelerde icra ettiği dini
ve oldukça sıradan müziklerin yerine neden blues, R&B ya da rock’n roll
çalmıyorlardı? Neden olmasın. Yardım
kurumunun sorumlusu da gençken şarkı söyleyen biriyse eğer…
Bırak da Dans Etsinler
Finlandiya’nın aslında en önemli şarkıcılarından biri olan
ve çok yakın zamanda hayatını kaybeden Annikki Tähti’nin muhteşem sesiyle kendi
parçalarını seslendirdiği sahneler bu değişimden sonra karşımızda arz-ı endam
edecektir. Bu sahnelerden en müstesnası ise sıradan bir öğle yemeğinde evsiz ve
muhtaçların tahta tabureler üzerinde yemeklerini yerken icra edilenine ev
sahipliği yaptığıdır. Salaş, kirli kıyafetleri ve tüm masumiyetleri ile
yemeklerini büyük bir iştah ile yiyen topluluğun karşısında tıpkı lüks
restoranlarda olduğu gibi bir orkestra ve üst düzey sesi ve yorumuyla bir
solist durur. Üstelik şarkının sözleri de çok anlamlıdır. Bugüne kadar dinden,
İsa’dan dem vuran sözler yerini bambaşka bir noktaya taşımıştır ne de olsa. O
zaman konukların yapması gereken tek şey vardır: Dans etmek… Bu anlarda tabii
bir de âşıklarımızın birbiriyle çıkmak için sözleşmelerine şahit oluruz. Fakat
bu sözleşme bile bizi dans edenler kadar mutlu edemez.
Kaurismäki’nin genelde mesafeli bir çekim yaptığı, zaman
zaman ise yaşadığı anlara anlam vermeye çalışan yüzlere kısa da olsa
odaklandığı bu muhteşem sahne ironik olduğu kadar fazlasıyla da gerçekçi izler
barındırır. Olanları izleyen iki görevlinin kısacık diyaloğu aslında her şeyi
özetler:
Umarım akıllıca bir şey yapıyoruzdur.
Tanrı bilir, bırak da dans etsinler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder