11 Eylül 2018 Salı

O AN: Mies vailla menneisyyttä


Finlandiya'nın Buz Dağının Arka Yüzü

Finlandiya sineması denilince kuşkusuz ilk akla gelen yönetmen Aki Kaurismäki olur. Kaurismäki’nin isminin en çok duyulmasını, tanınmasını sağlayan bol ödüllü filmi ise Mies vailla menneisyyttä (Geçmişi Olmayan Adam) olur. Zira Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel ödülünün sahibi olan bu film, hem bir yeniden varoluş hikâyesi hem de güçlü bir başta Finlandiya’daki sistem olmak üzere tüm dünyaya yayılmış kapitalizm eleştirisi olarak görülebilir. Tüm filmlerinde bizim aslında refah düzeyi en yüksek ülkelerden biri olarak bellediğimiz Finlandiya’yı yerden yere vuran, riyakârlığını tüm dünyaya ifşa eden Kaurismäki, derdini anlatmak için kendine hep alt sınıfın yaşadığı yerleri mekân edinip, kahramanlarını da alt buradan seçer. Kaurismäki, üst sınıftan o kadar rahatsız olur ki bu sınıfa herhangi bir diyalog yazmayı bile düşünemediğini söyler. İşte bu nedenle Kaurismäki filmlerinde hep konuk olduğumuz varoşlar Geçmişi Olmayan Adam’da daha da uçlara gidere, bir nevi evsizlerin hayatına bizi konuk eder.

Neden Olmasın?

Kiminin bir derme çatma konteynırda kiminin ise tamamen dışarıda yaşadığı, çöplerden beslenilen ve göz önünde olan Finlandiya’dan fersah fersah uzakta – burada elbette mesafe değil kasıt- bir bölgede açarız gözümüzü. Birkaç defa kısa sürelerle bu mekândan ayrılsak da çok geçmeden adresimiz yine burası olur. Onların günlük yaşayışına, eğlencelerine katılır, onları daha yakından tanırız. Lakin bu tanışıklık esnasında topluluğa yeni katılan, aynı zamanda başkarakterimiz de olan geçmişi olmayan adam sayesinde bu topluluğun hayatında bazı sevimli değişiklikler de olur. Örneğin yardım kurumunun halka yemek dağıtırken ya da düzenlediği gecelerde icra ettiği dini ve oldukça sıradan müziklerin yerine neden blues, R&B ya da rock’n roll çalmıyorlardı? Neden olmasın.  Yardım kurumunun sorumlusu da gençken şarkı söyleyen biriyse eğer…

Bırak da Dans Etsinler

Finlandiya’nın aslında en önemli şarkıcılarından biri olan ve çok yakın zamanda hayatını kaybeden Annikki Tähti’nin muhteşem sesiyle kendi parçalarını seslendirdiği sahneler bu değişimden sonra karşımızda arz-ı endam edecektir. Bu sahnelerden en müstesnası ise sıradan bir öğle yemeğinde evsiz ve muhtaçların tahta tabureler üzerinde yemeklerini yerken icra edilenine ev sahipliği yaptığıdır. Salaş, kirli kıyafetleri ve tüm masumiyetleri ile yemeklerini büyük bir iştah ile yiyen topluluğun karşısında tıpkı lüks restoranlarda olduğu gibi bir orkestra ve üst düzey sesi ve yorumuyla bir solist durur. Üstelik şarkının sözleri de çok anlamlıdır. Bugüne kadar dinden, İsa’dan dem vuran sözler yerini bambaşka bir noktaya taşımıştır ne de olsa. O zaman konukların yapması gereken tek şey vardır: Dans etmek… Bu anlarda tabii bir de âşıklarımızın birbiriyle çıkmak için sözleşmelerine şahit oluruz. Fakat bu sözleşme bile bizi dans edenler kadar mutlu edemez.

Kaurismäki’nin genelde mesafeli bir çekim yaptığı, zaman zaman ise yaşadığı anlara anlam vermeye çalışan yüzlere kısa da olsa odaklandığı bu muhteşem sahne ironik olduğu kadar fazlasıyla da gerçekçi izler barındırır. Olanları izleyen iki görevlinin kısacık diyaloğu aslında her şeyi özetler:

Umarım akıllıca bir şey yapıyoruzdur.
Tanrı bilir, bırak da dans etsinler.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder