Trans Bir Bireyin Zorlu Yürüyüşü
Şili doğumlu Sebastián Lelio’nun beşinci uzun metrajı olan Una
mujer fantástica (Muhteşem Kadın) trans bir bireyin oldukça zorlu geçen
hayatının sadece kısa bir kesimine bizi ortak ediyor. Aslında Marina’yı (Daniela
Vega) oldukça mutlu olduğu bir zamanda tanıyoruz. Kendisinden yaşça büyük olan
ama onu seven ve fazlasıyla önemseyen sevgilisi Orlando (Francisco Reyes) ile doğum
gününü kutlarlar, içerler, eğlenirler, tatil planı yaparlar ve tutkulu bir
sevişme ile günü sonlandırmak üzere uyurlar. Fakat gece Orlando beyin kanaması
geçirerek hayatını kaybeder. Bu andan sonra ise Marina, oldukça zorlu bir
sürecin içine düşer. Marina, trans olduğundan dolayı sadece Orlando’nun eski
eşi ve oğlunun hakaretlerine, psikolojik ve fiziki şiddetine maruz kalmaz.
Doktorundan, polis memuruna, Ahlak bürosu amirinden tut da sistemin neredeyse
tüm bileşenlerinin de tacizine, hakaretine göğüs germek zorunda kalır.
Sevdiği adamı kaybetmenin yasını bile yaşayamayan Marina, hakarete
uğradıkça çelikleşir, şiddet gördükçe bilenir, daha da büyür, güçlenir. Ve bu
süreç içerisinde ne olursa olsun yol arkadaşına veda etmeyi de tüm engellere
rağmen başarır. Tabii Marina’nın birkaç arkadaşı, kardeşi ve şan hocası dışında
herkesin ona köstek olduğu yolda yürüyebilmek çok zordur. İşte bu zorlu
yürüyüşün çok basit olsa da çok anlamlı bir metaforunu yaratır Lelio bir sahnede.
Kısacık, oldukça basit bir metafordur ama filmin içinde çok anlamlı bir ana
dönüşür.
Ey Tanırım! Cesaretim Var. Hem de Fazlasıyla…
Marina, tükenmiş bir halde biraz olsun destek bulmak için
hocasının yanına gitmiştir. Ondan beklediği desteği fazlasıyla gören –ki asla
acıma duygusu olmadan- Marina, biraz olsun daha iyidir. Hocası ondan bir şarkı
söylemesini ister daha sonra. Marina, o muhteşem sesiyle şarkıyı söylemeye
başladığında görüntü tam da bahsettiğim ana geçer. Marina, bir sokakta
yürüyordur. Yavaştan başlayan rüzgâr önce ona çok engel teşkil etmese de
rahatını bozar. Fakat zamanla rüzgâr şiddetini öyle bir arttırır ki yürümek
oldukça zorlaşır. Marina ise rüzgâr ne kadar şiddetlenirse şiddetlensin asla
durmaz, yürümeye devam eder.
Çünkü bilir ki durursa yenilecek, sindirilecek. Bilir ki
durursa homofobik olan bakış açısı kazanacak, meydan onlara kalacak. Bilir ki
durursa dönen devran aynen dönmeye, o ve onun gibi birçok LGBTİ+ birey yine
sınır dışına itilmiş, ötelenmiş olacak. Cecilia Bartoli’nin ve Leyla Gencer’in
muhteşem yorumuyla akıllara kazınan Yıldırım Beyazıt ile Timurlenk arasındaki
savaşı konu edinen Vivaldi’nin (bestenin orjinali İtalyan besteci Francesco Gasparini’ye
aittir) "Bajazet" adlı operasında kullanılan ayra olan Sposa son Disprezzata
ise bu anlara öylesine güzel uyum sağlıyor ki…
“Ey tanrım!
Cesaretim yok.
Cesaretim ve
metanetim..."
Fakat Marina, bu cesareti belki de bu aryayı seslendirdikten
sonra tam olarak kazanır. Rüzgâra göğüs germiş ve yıkılmamıştır. Filmin
devamında da yıkılmadan yürümeye devam edecek, Orlando’nun ona hediye ettiği
köpeği tekrar alacak ve Orlando ile ceseti yakılmadan vedalaşabilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder