Çağdaş Sanat Eleştirisi
Prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan ve Altın
Palmiye’nin sahibi olan İsveç yönetmen Ruben Östlund’un filmi The Square,
kazandığı birçok ödülün yanında bu yılki Oscar’da Yabancı Dilde En İyi Film
dalının adayları arasında. Başarısını Oscar ile taçlandırması da çok büyük
ihtimal olan The Square’nin aynı zamanda zamanla demlenecek hatta kült olmaya
müsait bir yapısının olduğunu da belirtmek gerek. Östlund’un üst-orta sınıf,
sanat ile haşır neşir kesimi hedefine aldığı hatta hedefine almakla da
yetinmeyip adeta ringdeymişçesine sağlı sollu tokatladığı bu film, son
zamanlarda perdeye yansıyan en dahiyane çağdaş sanat eleştirisi diye anılabilir
pek tabii. Bir modern sanat müzesini filmine mekân belleyen Östlund, müzenin küratörü,
ziyaretçileri, bağışçıları, çalışanları ve sergilenen eserleri üzerinden
topyekûn bir eleştiriye soyunarak gözünü budaktan sakınmıyor. Özellikle bir sahnede
öylesine ileri gidiyor ki…
Sahne, Kare isimli serginin açılış yemeğinde performans
sergileyen Oleg’in (Terry Notary) salondaki davetlilere sunulmasıyla başlar.
Sunuluş sırasındaki birçok uyarının seyirciler üzerinde fazla ikna edici
olmadığını, salona adım atan Oleg’e verilen tepkilerden görürüz. Bunun kendisi
de farkına varmış olacak ki Oleg, yavaş yavaş performansının şiddetini
arttırarak bir kaosa neden olur. Oldukça başarılı bir goril performansı
sergileyen Oleg, ilk olarak hedefine Kare sergisinin yaratıcısı Julian’ı alması
boşuna değildir muhakkak. Oleg’i ve performansını ciddiye almayan Julian’ın
Oleg’i fazlasıyla kızdırması sonucu iş çığırından çıkar bir süre sonra. Adeta
Oleg’in korsan gösterisine dönüşen performans sonunda yaşadığımız yüzyılın en
alışılageldik olayı olan linç sevicilikle son bulur.
Kült Mertebesine Erişen Bir Sahne
Oleg’in gülüşmeler eşliğinde tüm gözler tarafından büyük bir
iştah ile izlenmeye başlanması, sirk gösterisindeki ya da hayvanat bahçesindeki
hayvanların izlenmesini akla getirir. Hatta sadece hayvan üzerinden bile
gitmeye gerek yok: Abdellatif Kechiche’in Vénus noire filminde perdede tekrar
hayat bulan, fiziksel görüntüsü nedeniyle Hottentot Venüsü olarak adlandırılan
Saarjit Baartman’ın yaşadıkları da akla gelmeli. Üst sınıfın bir izlencesi,
eğlencesi haline gelen ve her türlü tacizi sineye çekmek zorunda kalan
Saarjit’in yaşadıkları bu kez 21. yüzyılda bir nevi tekrar vuku bulucakken
Oleg’in keskin tavrı sayesinde dengeler tersine döner. Oleg tüm salonu
sindirerek adeta korkudan tir tir titremelerine neden olur. İnsanlığa okkalı
bir haddini bil sinyali gönderen Oleg’in bu sıra dışı performansı insan ile
hayvan arasındaki o belirsiz çizginin iyice bulanıklaştığı nadir örneklerden de
biridir aynı zamanda.
Terry Notary’inin nefes kesen performansıyla perdede hayat
bulan bu sahnenin daha şimdiden kült mertebesine eriştiği su götürmez bir
gerçek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder