9 Eylül 2018 Pazar

Doppelgänger (Çift Gezer) Karakterleriyle Akıl Tutulması Yaşatan 10 Muhteşem Film


1)La double vie de Veronique (Veronique’nin Çifte Yaşamı) – 1991

Yönetmen: Krzysztof Kieslowski

Oyuncular: Irène Jacob, Wladyslaw Kowalski, Halina Gryglaszewska…

La Double vie de Véronique, birbirinin aynısı iki bebeğin annelerinin anlattıklarını dinlerken görmemiz ile başlar. Birbirlerinden haberdar olmayan Polonya’da yaşayan Weronika ve Fransa’daki eşi Véronique büyüyüp genç kız olduklarında izlemeye devam ederiz onları. Yalnız, Weronika ile Véronique’in benzerlikleri sadece fiziksel değildir. Yetenek, duygular, karakter, iş, aile her şey ama her şey tıpkı bir elmanın diğer yarısı gibidir. Weronika’nın hayatı ile başlayan anlatım kısa bir süre sonra hayatını yitirmesiyle tam olarak Véronique’e döner. Véronique, Weronika’dan tamamen habersiz ama onun hayatını kaybetmesine neden olan yanlışları yapmayarak yoluna devam eder. Bir nevi ikisinin birlikte yaşaması mümkün olmayan bir hayatta biri diğerini yaşatmak için kendini feda eder adeta. Zira bir anlığına Weronika’nın eşini görmesi sonucu onu kaybederiz. İki yarım hayat, iki Veronik, sonunda tek vücut olarak devam eder diye de düşünebiliriz hiç kuşkusuz. Véronique’in âşık olduğu bir Tanrı gibi çizilen, kuklacı ve yazar Alexandre Fabbri filmin etkin olan tek erkeği. Alexandre, filmin ufak bir bölümünde aslında kukla sanatı ve yazarlık yeteneğiyle Veroniklerin hayatını, filminde özünü özetler.

Veroniklerin birbirlerinin tamamen eşi olmalarının tam tersine iki zıt rengi (kırmızı ile yeşil) filmine başarıyla yediren Kieślowski, yine zıtlıkların gücünü başarıyla kullanır böylece. Kieślowski, bu tamamen kişisel, içe dönük gibi duran hikâyesine ufak dokunuşlarla dönemin siyasi atmosferini yedirmekten de geri durmaz her zamanki gibi. Irène Jacob’un muhteşem performansı için ise söylenecek söz yok.




2)Ben O Değilim – 2013

Yönetmen: Tayfun Pirselimoğlu

Oyuncular: Ercan Kesal, Maryam Zarée, Rıza Akın…

Pirselimoğlu’nun şimdilik son filmi olan Ben O Değilim, Ercan Kesal’in muhteşem oyunculuğuyla unutulmayacak bir başyapıt olmuştur. Yönetmenin ilk filminden itibaren vazgeçemediği başka bir kimliğe geçme halini tam olarak odağına alan film, aynı zamanda doppelgänger (çiftgezerler) mevzusunu da kullanıyor. Nihat, bir hastanenin yemekhanesinde çalışmaktadır. Mesai arkadaşı Ayşe ise kocasının ikizi denecek kadar benzeyen Nihat’a ilgi gösterir. Kocası hapishanede olan Ayşe, Nihat’ı evine çağırır; kocasının oturduğu yere oturtur onu, onun eşyalarını kullandırır, bir süre sonra tamamen onun yerine geçirir. Nihat ise hiç itiraz etmeden bu durumu kabullenir. Peki, Nihat’ın bu durumu kabul etmesinin sebebi nedir? Daha mutlu bir hayat? Ekonomik yönden daha konforlu şartlar? Ama hayır. Hiçbiri değildir. Nihat, böylesine bir işe girişirken tamamen sebepsizdir. Onun için Nihat olarak hayata devam etmekle Necip olarak hayata devam etmek arasında pek de bir fark yoktur.

Pirselimoğlu’nun ustalık eseri olan Ben O Değilim, sinema tarihinde az sayıda olan doppelgänger mevzusunu, muhteşem bir şekilde beyaz perdeye taşıyan bir yapım. Aldığı ödüllerle de başarısını taçlandıran Ben O Değilim, yerli sinemanın en değerli filmlerinden biridir hiç kuşkusuz.




3)Enemy (Düşman) – 2013

Yönetmen: Denis Villeneuve

Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Mélanie Laurent, Sarah Gadon…

José Saramago’nun, Kopyalanmış Adam (O Homem Duplicado) romanından esinlenen Enemy, Denis Villeneuve’nin kıskanılası yönetimiyle büyük bir başarı yakalamıştı. Villeneuve, Saramago evrenini filmine başarıyla yedirmesine rağmen, tam olarak bir uyarlama yapmayı tercih etmemiştir. Zira doppelgänger mevzusunun vuku bulduğu Enemy’de romandakinden farklı olarak tüm filme sirayet eden örümcek vardır.

Jake Gyllenhaal’in kıskanılası performansı ile hayat bulan, görüntü olarak birbirinin aynı ama karakter olarak tamamen birbirinin zıttı olan Adam ve Anthony, gerçekten bir çift gezer midir? Yoksa her şey Adam’ın ya da Anthony’inin kafasında olup, biten psikolojik bir vaka mıdır? Her ne kadar filmin finali ikinci ihtimalin baskın olduğunu desteklese de Villeneuve, her şeyi açık uçlu bırakmayı özellikle tercih ederek, bizleri bitmek bilmez sorularla baş başa bırakmaktadır. Bir uyarlama, yönetmenlik ve oyunculuk harikası izleyip, sonra da uzun uzun filmi tartışmak isteyenler için kaçırılmaması gereken bir fırsat Enemy. Özellikle David Lynch evrenine tutkun olanların beğenmemesi imkânsız.




4)The Double (Öteki) – 2013

Yönetmen: Richard Ayoade

Oyuncular: Jesse Eisenberg, Mia Wasikowska, Wallace Shawn…

Dostoyevsky’nin aynı adlı kısa romanından uyarlanan The Double, aynı zamanda distopik bir evrene götürüyor bizleri. Dostoyevsky’nin insan olmayı daha çok irdelemek amacıyla kaleme aldığı bu romanın, beyaz perde ile buluşması da aynı amacı benimsiyor.  Tıpkı Enemy’deki gibi tamamen birbirine benzeyen fakat karakter olarak zıt kişilikler vardır karşımızda. Peki, bu doppelgänger karakterler, nasıl bir evrene bizi davet ederler? Bürokratik bir cehennem diyebileceğimiz mekân, Simon ile James’in çalıştıkları iş yeridir aynı zamanda. Bu cehenneme James’in dâhil olmasıyla zaten naif ve kırılgan bir kişiliği olan ve çevresi tarafından önemsenmeyen Simon, deliliğe varacak bir sürecin içerisine sürüklenir.

Muhteşem görüntü yönetimiyle hayat bulan The Double’nin en büyük meziyetlerinden biri mekân tercihi, her biri tek tek düşünülmüş imgeler ve kasvetli atmosferi olsa gerek. Simon ile biz seyircileri de akıl sınırlarından uzaklaştıran bu ayrıksı filmi özellikle Dostoyevsky hayranlarının izlemesi gerektiğini düşündüğümü söylemeliyim.



5)Black Swan (Siyah Kuğu) – 2010

Yönetmen: Darren Aronofsky

Oyuncular: Natalie Portman, Mila Kunis, Vincent Cassel…

Darren Aronofsky’in Black Swan filmi gerçek hayat öyküsünden alınmış kusursuz bir psikolojik gerilim. Tchaikovsky’nin Kuğu Gölü bale gösterisi etrafında dönen Nina’nın kendini keşfediş hikâyesi. İnsanoğlunun iyi ve kötü yönleri bir arada taşıdığına oldukça güçlü bir kanıt olan Black Swan, yarattığı atmosfer, oyunculuklar ve dans gösterileri ile hafızalardan silinmeyecek bir yapım kuşkusuz. En önemlisi ise Leon filmi ile performansına âşık olduğumuz küçük kız Natalie Portman’ı, kendine hayran bırakan olağanüstü bir kadın olarak izlememiz sanırım. Portman’ın bu eşsiz performansının o yıl hem SAG hem de Oscar ödüllerini kucakladığını ekleyelim.

Nina’nın kendi içinde taşıdığı iyi ve kötü ile olan savaşının kusursuz anlatımı olan Black Swan, yönetmenlik, oyunculuk, karakter yaratımı, görüntü yönetimi ve baş döndürücü kurgusuyla tam anlamıyla bir başyapıt.




6)Despair (Cinnet) -1978

Yönetmen: Rainer Werner Fassbinder

Oyuncular: Dirk Bogarde, Andréa Ferréol, Klaus Löwitsch…

“Yıkım, var olanın karşıtı değildir. Bu mefhum varlığını yitirdiğinde, artık bir anlamı kalmadığında, onu ‘yok’ kılan bir gerçekliğe kavuştuğunda bir yıkımdan söz edilebilir ancak. O zaman insanın ne icat edeceği  - işte bu heyecan vericidir.”

Rainer Werner Fassbinder’ın yukarıda söylediği sözler, aslında bu filmine dair oldukça fazla ipucu barındırmaktadır.  Despair, Nabokov’un aynı adlı romanından Fassbinder tarafından uyarlanmış, izlemesi hayli zorlu bir filmdir. Köklerinden uzakta Almanya’da yeni bir yaşam kurmuş Hermann Hermann adındaki burjuvanın, Nazilerin yükselişe geçmeleriyle yavaşça altüst olan yaşamına bakış atan Despair, bu süreci sonuna kadar devam ettirerek, Hermann’ın köşeye sıkıştığını düşündüğü hayatından kurtulma çabalarını gözler önüne serer.

İflasın eşiğindeki fabrikası, çekici ancak görgüsüz karısının aldatmaları gibi birçok sorun yaşayan Hermann’ın, artık bedeninden dışarı çıkabildiğini ve kendi yaşamına dışarıdan bakabildiğini hayal etmeye başlamasıyla ilerleyen film, Fassbinder’in burjuva ahlakını, kendi tarzıyla yerden yere vurduğu, nevi şahsına münhasır filmlerinden biridir. İddialı olsun ama zorlu olsun önemli değil diyenlerin filmi olan Despair, elbette herkesin seveceği türden değildir. Lakin Fassbinder izlemeyi becerebilenler için bana kalırsa bulunmaz bir fırsat.




7)Lost Highway (Kayıp Otoban) – 1997

David Lynch’in en çok konuşulan, adına belgeseller çekilen, felsefecilerin üzerine kitap yazdığı, günlerce üzerine kafa patlatılan eseri Lost Highway, bir filmden çok daha ötesi.  Aslında çok basit ve sıradan bir mevzu üzerine doğan, ama anlatım tarzıyla büyüyen, çetrefilleşen yapımlardan bu film. Zira bir adamın cinsel anlamda iktidarsız olduğundan dolayı karısına öfke bilemesi ve onun kendisini aldattığını kafasında kurarak cinayete bile sebep olması tam da bir üçüncü sayfa haberi gibi. Lakin bu mevzuyu anlatmayı tercih etmiş kişi Lynch olunca karşımıza rüya, hayal ve gerçeğin birbirine karıştığı, sembollerin havalarda uçuştuğu, çok bilinmeyenli bir denklem çıkıyor dersek emin olun abartmış olmayız. Bu bilinmeyenler arasında Patricia Arquette’nin hayat verdiği Renee Madison ve Alice Wakefield karakterleridir. Renee ile Alice’in hangisinin gerçek, hangisinin rüya, hayal olduğunu çözmeye çalıştıkça daha büyük bir bilinmezliğin içine sürükleniriz seyirci olarak.

Muhteşem müzikleri, bitmek bilmez otobanları, olağanüstü oyunculukları ve incelikli kurgusuyla bir başyapıt Lost Highway. Keşfedilmeyi bekleyen büyük bir bilmece diyebileceğimiz yapıtı, şayet çözümlerseniz yaşayacağınız tatmin duygusunun tarifi mümkün değil.




8)Vertigo (Ölüm Korkusu) – 1958

Yönetmen: Alfred Hitchcock

Oyuncular: James Stewart, Kim Novak, Barbara Bel Geddes…

Usta yönetmen Alfred Hitchcock’un başyapıtlarından biri olan Vertigo “D’entre les morts” isimli romandan sinemaya uyarlanmıştır. Hitchcock bu filminde, gerilim, melodram, korku ve dedektif filmi öğelerini buluşturur. Vertigo’da, onun hayatını kurtarmak isterken çatıdan düşerek ölen polis memurunun ölümünden kendini sorumlu tutan ve yükseklik korkusu nükseden dedektif Scottie Ferguson’un (James Stewart) hikâyesini izliyoruz. Scottie, işini bıraktıktan sonra eşinden şüphelenen arkadaşı için dedektiflik yapmaya başlar. Gizemli eşi Madeleine’yi (Kim Novak) takip etmeye başlayan Scottie, kendini çözülmesi zor olayların içinde bulur ve psikolojik olarak oldukça sancılı bir döneme girer. Lakin filmin, seyirciyi kendine en çok bağlayan anları Madelenie ile Judy karakterleri arasındaki benzerlik ve gizem olur. Kim Novak’ın hayat verdiği bu iki karakter arasındaki benzerlik, bir süre sonra Scottie’nin çabalarıyla birbirinden ayırt edilemeyecek hale gelir.

Sinema tarihinin kilometre taşlarının döşenmesine en çok katkı sağlamış Hitchcock’un evreninde hayat bulan bu muhteşem yapımın gelmiş geçmiş en büyük ilham kaynaklarından biri olduğunu belirtmek gerek.




9)Another Me (İçimdeki Ben) – 2013

Yönetmen: Isabel Coixet

Oyuncular: Sophie Turner, Jonathan Rhys Meyers, Claire Forlani…

Fay'in kusursuz giden bir hayatı vardır. Fay fotoğraf çekmeyi çok seven ve vaktinin çoğunu bu hobisine ayıran biridir aynı zamanda. Bir gün, çektiği fotoğraflara bakarken kendine tıpatıp benzeyen birini görür. Çevresindekilere ne kadar imkânsız gelse de Fay bu noktadan sonra biri tarafından takip edildiği hissine kapılır. Peşindeki gölge kendine ikizi kadar benzeyen bir kişidir. Ancak bu kadarıyla da yetinmeyecektir. Peşindeki şey Fay'in hem kişiliğini hem de hayatını çalmaya çalışmaktadır. Huzurlu günler artık sona ermiştir. Kendini asla hayal dahi edemeyeceği durumların içerisinde bulan Fay, bu karanlık sırrı ortaya çıkarıp şüphe ve korkularından arınmak zorundadır.

Bir psikolojik gerilim filmi olan Another Me, gerilim ve merakı sürekli diri tutarak, etkileyici olmayı yer yer başarmayı bilir.




10)Trouble (Gizemli Geçmiş) – 2005

Yönetmen: Harry Cleven

Oyuncular: Benoît Magimel, Natacha Régnier, Nathan Lacroix…

Yetimhanede büyüyen ve ailesini çocukken kaybettiğini zanneden Matyas, bir gün bir telefon alır ve hayatında bildiği tüm gerçeklerin koca bir yalan olduğunu anlar. Ailesi aslında yıllar önce ölmemiştir. Annesi henüz birkaç gün önce ölmüş, üstelik Matyas’a miras bırakmıştır. Matyas, mirası almak için harekete geçtiğinde kendisine adeta aynadaki yansıması kadar benzeyen ikiz kardeşinin olduğunu da öğrenir. İşin enteresan yanı Matyas tüm bunları hatırlayamıyordur. Matyas’ın rüyaları ve ikiz kardeşiyle olan takip edemeyeceğimiz ilişkisi, perdede büyük bir gerilim yaratmaktadır. Hem karakterimizin hem de biz seyircilerin anlama sınırlarını zorlayan bu çift olma hali delilik noktasında seyretmektedir.

Fransız sinemasından çift gezer filmlere katkı bu sürükleyici gerilim filmi Trouble ile olmaktadır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder