11 Eylül 2018 Salı

O AN: Victoria



140 Dakikalık Soluksuz Bir Deneyim

Sebastian Schipper’ın yönetmen koltuğunda oturduğu ama asıl yükün kameraman Sturla Brandth Grovien’in omuzlarında taşındığı Victoria, bana kalırsa sinema adına yaratılan muhteşem bir nüve. Tek plan sekanstan ibaret olan Victoria, sabaha karşı 4.30’da başlayıp 7.00’ye doğru son bulan 140 dakikalık, soluksuz izlenilen bir deneyim. Uzun süresine rağmen bir an bile seyirci olarak gözlerimizi bile kırpmamıza izin vermez, bu kısıtlı süre zarfında karakterlerimizi yıllardır tanıyormuş gibi hisseder, bir aşkın filizlenip doruklara çıkmasına şahit olur, aksiyonun, gerilimin en alasını yaşar ve yüreklerimizi parçalatacak bir dramın içinde kayboluruz. Üstelik tüm bunları yaparken soluk almak için minicik bile bir es vermeyerek ne kameramana ne de duygudan duyguya koşup da bitap düşen biz seyircilere acımaz film. Başlı başına tek bir sahneden ibaret olan bu şahanenin en müstesna anlarına gidecek olursak…

Filmin esas meselesi olan soygun nihayet tüm aksiliklere rağmen başarıyla tamamlanmıştır. Elbette bunda en büyük rolü filme de ismini veren Victoria oynar. Ne de olsa soygun çetemizin başına gelen aksiliklere çözüm olan etken sadece ve sadece Victoria’dır. Soygunun gerçekleşmesi tam anlamıyla Victoria sayesinde olur. Böylece birkaç saat içerisinde o da çetenin bir elemanı olmuş; sürecin akışına kendini bırakmıştır. Eğlenmek için filmin başında giremedikleri cluba gidip eğlenmeye başlayan çetemizi izlemek ise çok farklı bir deneyim olur.

Tüm Filmin Nirvası

Birkaç dakika süren bu süreçte karakterlerimiz uyuşturucu ile alkolün etkisi ve aynı zamanda da başarmanın tarif edilemez sarhoşluğu ile kendilerinden geçerler. Bir ellerinde bira şişesiyle dans edip çıldıran karakterlerimiz bir yandan dostluklarını pekiştirir bir yandan da birbirlerine olmadık şakalar yaparlar. Lakin her ne kadar karşımızda tüm çete arzı endam etse de biz seyircilerin gözü sadece Victoria ile Sonne’dedir. Ne de olsa birbirlerinden hoşlandıkları gözlerimizden kaçmamıştır.

Bu iki karakterimizin dans ederken hiç konuşmadan önce birbirlerine kur yapması sonra da tüm dünyayı boş vererek öpüşmeleri kadar etkileyici başka ne olabilir. Sözlerin kifayetsizleştiği, sadece tenin birbiriyle münasebetinin baki olduğu bu anlarda kameranın kusursuz kullanımı, mavinin hâkimiyetindeki görüntünün rolü -Mavi En Sıcak Renktir filmini anımsamamak olmaz elbette- ve ortam sesinin tamamen servis dışı olup da Nils Frahm’ın Late Night Tales: Nils Frahm albümünden dinlediğimiz Them parçasının baştan çıkarıcı tınısı… Daha ne olsun?




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder