140 Dakikalık Soluksuz Bir Deneyim
Sebastian Schipper’ın yönetmen koltuğunda oturduğu ama asıl
yükün kameraman Sturla Brandth Grovien’in omuzlarında taşındığı Victoria, bana
kalırsa sinema adına yaratılan muhteşem bir nüve. Tek plan sekanstan ibaret
olan Victoria, sabaha karşı 4.30’da başlayıp 7.00’ye doğru son bulan 140
dakikalık, soluksuz izlenilen bir deneyim. Uzun süresine rağmen bir an bile
seyirci olarak gözlerimizi bile kırpmamıza izin vermez, bu kısıtlı süre
zarfında karakterlerimizi yıllardır tanıyormuş gibi hisseder, bir aşkın
filizlenip doruklara çıkmasına şahit olur, aksiyonun, gerilimin en alasını
yaşar ve yüreklerimizi parçalatacak bir dramın içinde kayboluruz. Üstelik tüm
bunları yaparken soluk almak için minicik bile bir es vermeyerek ne kameramana
ne de duygudan duyguya koşup da bitap düşen biz seyircilere acımaz film. Başlı
başına tek bir sahneden ibaret olan bu şahanenin en müstesna anlarına gidecek
olursak…
Filmin esas meselesi olan soygun nihayet tüm aksiliklere
rağmen başarıyla tamamlanmıştır. Elbette bunda en büyük rolü filme de ismini
veren Victoria oynar. Ne de olsa soygun çetemizin başına gelen aksiliklere
çözüm olan etken sadece ve sadece Victoria’dır. Soygunun gerçekleşmesi tam
anlamıyla Victoria sayesinde olur. Böylece birkaç saat içerisinde o da çetenin
bir elemanı olmuş; sürecin akışına kendini bırakmıştır. Eğlenmek için filmin
başında giremedikleri cluba gidip eğlenmeye başlayan çetemizi izlemek ise çok
farklı bir deneyim olur.
Tüm Filmin Nirvası
Birkaç dakika süren bu süreçte karakterlerimiz uyuşturucu
ile alkolün etkisi ve aynı zamanda da başarmanın tarif edilemez sarhoşluğu ile
kendilerinden geçerler. Bir ellerinde bira şişesiyle dans edip çıldıran
karakterlerimiz bir yandan dostluklarını pekiştirir bir yandan da birbirlerine
olmadık şakalar yaparlar. Lakin her ne kadar karşımızda tüm çete arzı endam
etse de biz seyircilerin gözü sadece Victoria ile Sonne’dedir. Ne de olsa
birbirlerinden hoşlandıkları gözlerimizden kaçmamıştır.
Bu iki karakterimizin dans ederken hiç konuşmadan önce
birbirlerine kur yapması sonra da tüm dünyayı boş vererek öpüşmeleri kadar
etkileyici başka ne olabilir. Sözlerin kifayetsizleştiği, sadece tenin
birbiriyle münasebetinin baki olduğu bu anlarda kameranın kusursuz kullanımı,
mavinin hâkimiyetindeki görüntünün rolü -Mavi En Sıcak Renktir filmini
anımsamamak olmaz elbette- ve ortam sesinin tamamen servis dışı olup da Nils
Frahm’ın Late Night Tales: Nils Frahm albümünden dinlediğimiz Them parçasının
baştan çıkarıcı tınısı… Daha ne olsun?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder