15 Eylül 2018 Cumartesi

O AN: Üç Maymun


Bir Ülke Panoraması

Nuri Bilge Ceylan’ın beşinci uzun metrajı olan Üç Maymun, bir aile üzerinden ülkenin portresini çizer. Yaşanılanlara karşı duyarsız kalıp üç maymunu oynayan erkin temsilleri vardır karşımızda. Üst sınıftan bir adam, onun şoförü ve şoförün oğlu. Bu üç erkek arasında kısılıp kalmış bir de kadın vardır: Hacer… Aslında Yılmaz Güney’in Baba filminden aşinayızdır Üç Maymun’un konusuna. Zengin adam kaza sonucu bir cinayet işler. Ama suçu para karşılığı şoförünün üstlenmesini ister. Fakat Eyüp hapishanedeyken oğlu İsmail’in istekleri Hacer’in yolunu patron Servet’in iş yerine düşürür. Hacer ile Servet ilişki yaşamaya başlarlar. Bunu fark eden İsmail de Eyüp de olanları yok sayar.

Bu üç erkeğin karşısında tek samimi olan, gerçeklerle yüzleşen Hacer’dir. Bu durumu net bir şekilde anlamamıza, Ceylan iki muhteşem sahne ile imkân hazırlar. Hayatını kaybetmiş olan ailenin en küçük üyesinin hayalini gören Eyüp ile İsmail’in sahneleri filmin en zor anlarına ev sahipliği yapar. Hacer ise bu hayal ile karşılaşmaz film boyunca. Hacer, çoktan yaşadıklarıyla yüzleşmiş olmalı. Bu iki sahneden İsmail’in düşünde kardeşini gördüğü sahne ise filmin dramatik yapısı açısından oldukça önemlidir.

Vicdanın Sesinin Şiddeti

İsmail, annesinin sırrını öğrendikten sonra o yükle babasına gitmiş fakat hiçbir şeyden bahsetmemiştir. Yaz mevsiminin verdiği rehavet de üstüne eklenince iyiden iyiye bunalan İsmail, bir de masasındaki içi para dolu zarfı görünce… Masanın üzerindeki o zarf aslında bir nevi gördüklerinin diyeti gibidir. İsmail gerçeklerle yüzleşmeyi değil de o diyeti kabul etmiştir. Bu yük ona geçmişte yaşadıkları ve yine tıpkı babası gibi yüzleşmekten kaçındığı bir diğer gerçeği hatırlatır. Ne zaman ve nasıl öldüğünü bilmediğimiz ve asla bilmeyeceğimiz küçük çocuğun hayali, abisinin yani İsmail’in tam yanı başına gelip gözlerini üzerine diker.

Koluyla yüzünü kapamaya çalışan İsmail ise bunu pek de beceremez. Tıpkı gözünün önünden giden objenin evrende tamamen kaybolduğunu düşünen küçük bir çocuk gibi davranır. Lakin kâbus tam da dibinde devam eder. Kardeşinin sorgulayan bakışları, adeta Tanrısal bir noktadan yönelir üzerine. Üstelik İsmail’in hissettiği suçluluk duygusu sadece kardeşi ile ilgili olanla sınırlı değildir artık. Üzerine bir de annesi ile ilgili olanı binmiştir. İsmail’in gördüğü bu gündüz düşü, rüzgârın sesine, su sesine, soluk alıp verme sesinin “abi” seslenişine karıştığı nefes kesici bir etkiye sahiptir. Tüm bu sesler,  duymasak da İsmail’in vicdanının sesinden daha gür değildir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder