Perdede Başarıyla Hayat Bulan Gerçek Bir Hayat Hikâyesi
Polonya Yeni Dalga’sının en önemli isimlerinden biri olan ve
filmografisinin neredeyse hepsini İkinci Dünya Savaşı’na ve böylelikle de
Holokost’a adayan Agnieszka Holland, özellikle In Darkness ve Europa Europa ile
oldukça ses getiren filmlerin mimarı olmuştur. Bu filmler İkinci Dünya Savaşı
sürecini ve bu süreçte Adolf Hitler önderliğinde yapılan ve tarihin en utanç
verici soykırımlarından biri olan Holokost’u odağına alır. Europa Europa, her
ne kadar yönetmenin başyapıtı olma fırsatını In Darkness’a kaptırsa da gerçek
bir hayat hikâyesini perdeye taşıma konusunda oldukça başarılı. Gerçi Solomon
karakterinin yaptıkları daha doğrusu hayatta kalmak adına kendine çizdiği rotası
fazlasıyla kabul edilemez bir yol.
Birçok açıdan
kahraman değil de bir anti kahraman profili çizen Solomon’un peşinden
sürüklendiğimiz filmde onun vesilesiyle hem Nazilerin eğitim verdiği kurumlara
hem de Stalin döneminin Sovyet Rusyasındaki eğitim kurumlarına konuk oluruz. Holland,
en başta Hitler’e Polonyalı olduğu için de kuşkusuz Stalin’e öfke bileyen
biridir. Zira Stalin Polonya halkının katledilmesinde doğrudan parmağı olan
kişi olarak bilinir. Özellikle Katy Katliamı’nın mimarı olduğu ve katliamı
yapmadan önce Hitler ile anlaşma yaptığı artık inkâr edilemez bir gerçek. Her
ne kadar Nazizm’in önünü kesmek, teslim olmamak adına yapılmış olsa da masum
insanların sebepsizce katledilmesini telafi edemez elbette. İşte Holland, bir
dönemin iki büyük liderini bir araya getirdiği kısacık bir rüya sahnesi ile
Stalin ve Hitler’e karşı olan düşüncesini oldukça metaforik bir yolla gözler
önüne serer.
Hitler ile Stalin Romantizmi
Sahne, bir Kilise’nin içinde başlar. Yalnız bu Kilise
bilinen versiyonlarından oldukça farklıdır. Hıristiyanlığı kutsayan Nazi rejimi
ile Ateizmi benimseyen Sovyet Rusya’nın bir sentezini barındırır. Sovyet
Rusya’nın doğuşuna öncülük etmiş, fikir babası olmuş liderlerin resimleriyle
döşeli Kilise, birazdan vuku bulacak dans sahnesinde göreceklerimizin bir
habercisidir adeta. Duvardaki Stalin resmini ve önünde Stalin rejiminde eğitim
gören çocukların varlığını görmemizle müziğin başlamasına ve dans pistinde iki
önemli devlet liderinin romantik bir çift edasıyla salınarak dans etmesine şahit
oluruz. Her ne kadar müziğin tonu, etrafta gördüğümüz çocuklar vs sahneyi
yumuşatmaya çalışsalar da nafiledir. Ne de olsa katliamcı, faşist Hitler’in,
sanata verdiği önemi temsilen çevresinde dolanan balerin kız çocuklarının
seyirciyi kandıramadığı ya da sosyalist bir eğitimden geçen çocukların gelecek
adına bize umutlu yarınları ifade edemediği gibi.
Çift kutuplu dünyanın en uç yerlerinde bulunan iki büyük
dünya liderinin kol kola dans ettirildiği sahne fazlasıyla sert, bana kalırsa
biraz da haddini aşan bir fikre sahip elbette. Lakin her ne kadar sahneyi ben
ve benim gibi birçok seyirci abartılı bulsa da Stalin ile Hitler’in aynı kefeye
konulmaması gerektiği düşünülse de Holland’ın fikrini perdeye aktardığı
sahnenin etkileyiciliği hakkında herkesin hem fikir olduğu tartışmasız bir
gerçek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder