Farklı Denemeler Yapmaktan Vazgeçmeyen Bir İsim
İran Yeni Dalgası’nın en önemli yönetmenlerinden biri olan Abbas
Kiarostami, kıskanılası bir filmografiyle arkasında unutulmaz bir iz
bırakmıştır. Her biri birbirinden değerli filmlerinin yanında muhalif kimliği
ile de tanınan Kiarostami, ülkesinde yaşadığı tüm baskılara rağmen İran’ı terk
etmeyen, bir savaşçıydı aynı zamanda da. Filmlerinde şiirden ve imgelerin
gücünden yararlanmayı eksik etmemiş, sinemanın en büyük filozoflarından biri
olarak da adlandırabileceğimiz Kiarostami, sinemasını sürekli geliştirmeye
çalışmış, denemeler yapmaktan asla vazgeçmemiş bir isimdi. Her biri sinema
tarihinde iz bırakan, sinemanın gelişmesi adına değerli katkılarda bulunan
Kiarostami filmografisinin en büyük başyapıtı Nema-ye Nazdik’dir hiç kuşkusuz.
Hayattaki En Büyük Arzuya Kavuşmak
Film içinde film diye niteleyebileceğimiz bu yapım, bir
belgesel- kurmacadır. Gerçekten yaşanmış bir olayın, gerçek kişilerle film için
tekrar canlandırılmasından oluşan Nema-ye Nazdik’in bir kısmı ise tamamen
gerçek görüntülerden oluşmaktadır. Hüseyin Sabzian adlı sinema sevdalısı bir
adamın dolmuşta karşılaştığı bir kadına kendini İranlı yönetmen Mohsen
Makhmalbaf olarak tanıtması ve ailesi ile birlikte filminde oynamalarını istemesi
ile başlayan ve tutuklanmasına kadar giden sürece odaklanan bir film var
karşımızda. Filmde özellikle mahkemede hayat bulan sahneler unutulmaz anlara ev
sahipliği yapar; Hüseyin’in sinemaya, Makhmalbaf filmlerine olan tutkusunu ve
yoksulluğunu anlattığı anlar, adeta boğazları düğümler. Lakin final sahnesinin
apayrı bir vuruculuğu vardır. Zira uğruna hiç sonunu düşünmeden türlü çabalara girişen
Hüseyin, sonunda hayattaki en büyük arzusuna kavuşur.
Bir İnsan Sinemayı Ne Kadar Sevebilir?
Mahkemeden serbest bırakılan Hüseyin’i, çıkışta Makhmalbaf
karşılamıştır. Kiarostami’nin bu ana kadar Hüseyin’i yakından takip eden
kamerası, bu özel anı uzaktan bir köşeden çekmeyi tercih eder. Ne de olsa bu
bir insanın yaşayabileceği en müstesna, en özel anlarından biridir. Kiarostami’nin
kamerası, büyük bir incelik göstererek, Mahkmalbaf ile Hüseyin’in motora binip,
Hüseyin’in aldattığı aileden özür dilemek için uzaklaşmalarını, yoldan pembe
çiçekler almalarını uzaktan takip eder. Hüseyin için olduğu kadar biz
seyirciler için de tarifi mümkünsüz olan bu anlarda Hüseyin ile Makhmalbaf’ın
ne konuştuğunu duymaz, yüz ifadelerini görmeyiz. Ama Hüseyin’in yaşadığı
mutluluğu az-çok tahmin eder ve bir insan sinemayı ne kadar sevebilir sorusunun
kanlı canlı cevabını, fazlasıyla alırız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder