Ödülleri Silip Süpürdü
Kıvanç Sezer’in ilk uzun metraj filmi olan Babamın
Kanatları, prömiyerini Karlovy Vary Film Festivali’nde gerçekleştirmişti.
Ülkemizde ise ilk olarak 23. Adana Film Festivali’nde görücüye çıkan Babamın
Kanatları, aynı zamanda Ulusal Yarışma filmlerinden biriydi. Festivalde SİYAD
En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu (Menderes Samancılar), En İyi Yardımcı Erkek
Oyuncu (Musab Ekici), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Kübra Kip), En İyi Müzik,
En İyi Kurgu, Yılmaz Güney Ödülü olmak üzere yedi ödül birden alarak adeta
ödülleri silip süpürdü.
Ülkemiz ne tarım ne de bir sanayi ülkesi ne yazık ki. Fakat
gözümüzün gördüğü her yerde devam eden inşaatlar, ülkenin bir şantiyeye
döndüğünü, böylece de iş gücünün aktığı alanın inşaat sektörü olduğunu anlarız.
Fakat ülkemizdeki niteliksiz iş gücünün çoğunun çalıştığı bu sektör, maalesef
ki işçilerin iş yerinde can güvenliğini sağlamadığı gibi ücretlerini zamanında
yatırmaz, sigortalarını yapmaz ya da aksatır ve elbette çok düşük ücretlerle
çalıştırır. Kısacası ülkemizin en büyük sorunlarından biridir bu mevzu. Her yıl
çalıştığı inşaatta hayatını kaybeden veya sakat kalan onca işçinin hakları ne
kadar savunuluyor? İş cinayetleri gerçekten cezalandırılıyor mu? Tüm bu
soruların yanıtını vermek çok zor elbette. Fakat tüm bu yaşanılanlara ışık
tutarak çok önemli bir görevi yerine getiriyor Babamın Kanatları.
Özenle Çizilmiş Karakterler Filmin Belkemiği Oluyor
Babamın Kanatları hikâyesini anlatmak için kendine bir
inşaatı seçiyor. Ve bu seçtiği mekânın odağına kanser hastası olduğunu öğrenen ustabaşı
İbrahim’i alıyor. Seyircinin fazlasıyla özdeşlik kuracağı başkarakter İbrahim’in
çevresine yerleştirilen en az onun kadar güçlü yan karakterler de filmin
etkileyiciliğini adeta katlıyor. İnşaatta çalışmak zorunda olan üniversite
öğrencisi, bir an önce yırtma hayalleri kuran Yusuf, Yusuf’un kız arkadaşı
Nihal, taşeron firmanın yetkilisi Resul… Hepsi çok büyük özenle yaratılmış
karakterler. Bu karakterlerin geldikleri
yer, konumları vs ile tam bir Türkiye panoraması çizmeleri çok önemli.
Film, her ne kadar büyük çatışmayı İbrahim’in hastalığı
üzerine kursa da buna bağlı olarak inşaat işçiliği, Van depremi ve konut
sorunu, tıpkı Ken Loach filmlerini akla getiren sıkıntılı işleyen devlet
kurumları, kan parası gibi bir utanç uygulaması ve daha nice probleme parmak
basıyor. Bir yanda depreme dayanamadığı için yıkılan, diğer tarafta arsızca
türeyen binalar, bir yanda kılı kılına hesap yapan devlet diğer yanda takibini
yapmadığı insan hayatları, Babamın Kanatları’nı zıtlıklar üzerinden giderek
derdini çok daha çarpıcı ortaya koyan bir film haline getiriyor.
Mekân Kullanımı Çok Başarılı
Filmin yukarıda da bahsettiklerimizden yola çıkarak kusursuz
bir senaryoya sahip olduğunu söylemeye bile gerek yok sanırım. Böylesine
incelikle dokunmuş senaryonun ilk filmi olmasına rağmen Sezer tarafından
ustalıkla yönetilmesi filmi başarıya götüren en önemli sebepler. Mekân
kullanımı, ses, müzik hepsi ama hepsi üzerlerine düşen görevi fazlasıyla yerine
getiriyorlar. Özellikle inşaat mekânının filmin ihtiyacı olan gerilimi çok
güzel kotardığını söylemek gerek. Dört bir yanı tehlikelerle dolu bir mekân
üzerinde her an nereden ve nasıl geleceği belli olmayan gelişmeler, seyirci
olarak bizleri diken üzerinde oturtmaya yetiyor da artıyor bile.
Sadece başkarakter değil neredeyse tüm ekibin kusursuz bir
oyunculuk ortaya koyduğu Babamın Kanatları, seyirciyi kendine hayran bırakan, ülke sorunlarına duyarlı, yılın yerli
yapımlarının çoğuna çalım atarak zirvede kendine yer bulan bir film. Mecid
Mecidi ve Ken Loach gibi ülke meselelerine duyarlı, yoksul, işçi sınıfının
problemlerine ışık tutan ustaların yolunda giden Sezer, bana kalırsa onlardan
epeyce de etkilenmiş zaten. Adana Film Festivali’ne damgasını vuran Babamın
Kanatları’nın vizyona girmesini dört gözle bekleyin ve kaçırmayın derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder