Tablovari Kareler...
İngiliz sinemasının en ayrıksı, en ezber bozan ve
açıklamalarıyla, yaptıklarıyla en çok sansasyon yaratan ismi denilince kuşkusuz
ilk akla gelen Peter Greenaway olur. Zira sanatın neredeyse her dalıyla az ya
da çok bağı olan (opera, resim, enstalasyon, video art …) Greenaway, fazlasıyla
entelektüel ve elbette tüm bu karpuzları kucağında taşımasını sağlayan yetenek
ve zekâsıyla, özellikle sinemanın çizilmiş sınırlarının dışına çıkar ve çizgi
içinde kalanlara da arsız bir çocuk gibi nanik yapar. Her fırsatta sinemanın
öldüğünü veya sinemanın daha yeni gerçek anlamda keşfedildiğini söyleyen bu
kabına sığmaz, susturulamaz ve dinginleştirilemez isim olan, Greenaway’in ülkemizde
ve dünyada en çok tanınmasını sağlayan, başyapıtı The Cook, the Thief, His Wife
& Her Lover’dır. Birbirinden nefis anları, muhteşem ama bir o kadar da
oyunbozan renk paleti, seyirciyi adeta içinde yok eden kadrajları, cesur
hamleleri, her bir anında bir resim sergisi geziyormuşsun hissiyatını yaşatan
tablovari kareleri ve daha neler neler… The Cook, the Thief, His Wife & Her
Lover, üzerine sayfalarca fikir sunulabilecek, aynı şekilde bu fikirlerin
hepsinin çürütülebileceği, zorlu, sert, büyülü, bambaşka bir dünyanın ta
kendisi. İşte böylesine bir dünyadan sadece küçük ama etkisi büyük bir kupleyi
sizinle paylaşmak isterim.
Gizli-Saklı Yapılacaklara Kendini Adamış Bir Mabet
Birbirlerine Richard’ın restoranında âşık olan Richard’ın
sevgilisi Georgina (Helen Mirren) ile Michael (Alan Howard), tuvaletin Richard (Richard
Bohringer ) tarafından sürekli kontrol edilmesi sebebiyle artık kısmen daha
güvenli olan mutfakta aşklarını yaşıyorlardır. Yine kısacık ama
hissettirdikleri duygu anlamında yıllara bedel bir sevişme için gizlice mutfağa
giren çiftimizi görmemiz ile başlar sahne. Greenaway’in renk paletinde yeşilin
ağırlıkta olduğu mutfak, sürreal bir dünyanın mekânındır aslında. Lüks bir
restoranın asla olmayacağı kadar absürd, çılgın ve en önemlisi ise pis bir mutfaktır
karşımızdaki. Greenaway’in özellikle tercih ettiği bu ortam, aynı zamanda başı
sonu sanki hiç yokmuşçasına büyük, gizli bölmeleri ile sürprizlere, gizli-saklı
yapılacaklara kendini adamış bir mabet gibidir. Ve bu mabet, birazdan tutkulu
bir aşka ev sahipliği yapacak, âşıklarını, tehlikelerden korumak için sarıp
sarmalayacaktır.
İhanet de Yemek de Aynı Anda Pişer
Georgina, Albert’in onları götüreceği yere geçmeden önce
çırpılmakta olan kremanın parmağıyla tadına bakar ve tuz eklemesi yaptırır.
Aslında bir nevi birazda yapılacak olan aşkın delili olan meniye benzeyen
kremaya son halini veren Georgina, şimdi de gözleriyle Albert’a yemeğin son
halini vermesi için tencereye koymasını yani sevişebilecekleri bir yeri
göstermesini ister. Albert’ın onları bir perde arkasına götürmesiyle
sabırsızlana âşıklar birbirlerine benliklerini de vücutlarını da teklifsizce
sunarlar. Bu ateşli sevişmeyi, mutfakta yapılan yemeğin gidişatı ile paralel
kurguda izleriz. Zira başta da dediğim gibi Richard’a sunulacak olan yemeğin ya
da ihanetin hazırlanışını izleriz. Bir yanda yemek bir yanda ihanet pişer. Hem
de en ateşlisinden. Mutfakta bıçakların bilenmesi ön sevişme, göbek, dolmalık
biberlerin bıçak ile kesilmeleri vajina ile pensin tutkuyla buluşmasını temsil
ederken, salatalığın dilimlenmesiyle ihanetin de yemeğin de son hamlesi
tamamlanmış olur. Peki Richard? Elbette o da sahneye, başarısız bir baskın
girişimi amacıyla arz-ı endam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder