10 Ağustos 2018 Cuma

O AN: Un Prophète



Eşsiz Bir Başyapıt

Jacques Audiard’ın 2009 yapımı Un Prophète, yönetmenin bir daha belki de yakalayamayacağı zirve noktası olur. Büyük kitleler tarafından tanınmasını sağlayan Un Prophète, bir hapishane filmi, büyüme hikâyesi, gangster filmi gibi birçok yakıştırmanın fazlasıyla altına doldurabilecek eşsiz bir başyapıttır. Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nün sahibi olan film, Malik (Tahar Rahim) adlı henüz muhtemelen yeni reşit olmuş bir adli suçlunun hapishaneye girmesiyle başlar.  Un Prophète, öyle seyirciyi oyalama derdine düşmeden oldukça sert ve hızlı bir girişle yürekleri ağızlara getirmekte çekingen davranmaz. Hatta Audiard, film boyunca seyircinin yaşayacağı en sert, en şiddetli, korku dolu, kanlı ve ihanet dolu sahneyi henüz başkahramanı tanımaya, filme adapte olmaya çalışan seyirciye yaşatmaktan geri durmaz.


Kanların İçinden Doğan Yeni Bir Malik…

Hem Malik hem de biz seyirciler daha neredeyiz, neyiz anlamadan elimizi, ruhumuzu kana bularız. Malik, öyle yavaştan yavaştan almaz boyunun ölçüsünü kurtlar sofrasında. Hem Arapça bilmesi, hem henüz yaş olarak küçük olması en önemlisi ise henüz hapishane tornasında bilenmemiş olması onu maşa olarak kullanmak için yeterli sebeplerdir. Malik ne kadar istemese de hapishanenin iki azılı düşman grubu olan Korsikalılar ve Araplar arasındaki güç savaşının maşası olmaktan kurtulamaz. Ya ölmesi ya da öldürmesi gerekmektedir. Lakin güç o kadar tepesine binmiştir ki hayatı ve kararları hakkında düşünecek ve karar verecek fırsatı da hakkı da olmaz ne yazık ki.

Malik, kendisine an be an anlatılan planı uygulamak amacıyla Reyep adlı Arap tutuklunun odasına doğru ilerlerken başlar sahnemiz. Malik’in Reyep’in yanına ne amaçla gittiğini fakat asla yapması gerekenleri yapmak istemediğini bilen biz seyircilerin yaşadığı çıkmazın tarifi mümkün değildir. Malik’in her bakışı, her derin nefes alışı, elini kolunu koyacak yer bulamayışı, sinirlerimizi alt üst eder adeta. Bu sırada her şeyden habersiz Reyep anlatır durmadan. Fakat Malik’in haliyle bizim de ona kulak verecek bir durumumuz yoktur. Zaten Audiard de kamerasının netliğine hep Malik’i koyar. Seyircinin gözü, kulağı, hisleri hep ondadır. Malik’in de Reyeb’in de kurban rolünde olduğu durumda bile Malik’in yaşadıkları daha trajik gelir bizlere. Tam anlamıyla onunla özdeşlik kurarız bu sebeple. Uzun lafın kısası sonunda Malik yapmak zorunda olduğu şeyi yapar. Fakat bu, sadece Reyeb’in değil onun da – en azından çocuk Malik’in – infazıdır. Aslında etrafa saçılan kanlarla yıkanan Reyeb’in cansız bedeni ile Malik’in canlı bedeni bundan sonra hiç ayrılmayacak yeni bir Malik yaratır.
Etrafa fışkıran kanlar eşliğinde izlenilen bu asla müzikten de nemalanmayı düşünmeyen nefes kesici sahne ile sizleri baş başa bırakıyorum.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder