6 Ağustos 2018 Pazartesi

Maggie’s Plan: Kadının Planı Erkeği Yendi



Bazı filmler vardır, yönetmeni ile değil de daha çok başrolündeki oyuncu ile anılırlar. İşte Maggie’s Plan’ı bana kalırsa bunlardan biri. Frances Ha ile büyük bir çıkış yakalayan, gönlümüzün şapşal kızı olan Greta Gerwig, bu filmden sonra tabiri caizse soluk bile almadan kamera önlerinde birbirinden sevilen karakterlere hayat vermekte. Son olarak İstanbul Film Festivali’nde görücüye çıkan Maggie’s Plan’ı da bunlardan sonuncusu. Genelde vasat filmlere imza atan Rebecca Miller, son filminde Greta Gerwig ve Julianne Moore gibi iki başarılı kadını arkasına alarak yükünü epey hafifleştiriyor. Tam da bu hatunların filmografilerindeki çizgilerine uygun düşecek aykırı bir hikâye de üstüne tam oturuyor.

Her ne kadar erkek oyuncularımızın da etkin olduğu filmin, bir kadın filmi olduğu gerçeği inkâr edilemez. Hayatı ile ilgili titizlikle düşündüğü planları olan Maggie, kusursuz başladığı yolda planlanmayan nedenlerden ötürü çıkmaz yola giriyor. Bir çocuk sahibi olmak için arkadaş vesilesiyle hiç tanımadığı Guy(Travis Fimmel)isimli birinden sperm alması sırasında evli ve iki çocuk babası olan John(Ethan Hawke) ile tanışması işleri adeta kördüğüm yapmaya yetiyor. Tam da yalnız ama istediklerini elde eden kadın rolünü oynarken birden âşık kadın rolüne alelacele girmesi tıpkı onun gibi biz seyircileri de hazırlıksız yakalıyor. Fakat evlendikten bir süre sonra aklı başına gelen Maggie’nin öyle bir planı vardır ki… Tüm film boyunca Maggie’nin, John’un eski karısı Georgette ile güçlerini birleştirerek bu düğümü çözmeye çalışmaları oldukça renkli, farklı ve elbette sevimli. Zira Greta varsa sevimlilik kendiliğinden gelen bir etken olsa gerek.

Bir kadın yönetmenin elinden çıktığı her halinden belli olan film, alt metninde erkeklere adeta nanik yapıyor dersek yanlış olmaz sanırım. Yanlış anlaşılmasın erkek düşmanı bir film değil tabii ki. Lakin kendisi de evli olan(hem de Daniel Day Lewis ile) Miller, çok iyi tanıdığı erkeklerin zaaflarını, beceriksizliklerini ve iş bilememezliklerini o kadar naiflikle eleştiriyor ki, hayran olmamak elde değil. Birçok kadının izlerken hah işte hep böylesiniz zaten, her zaman söküklerinizi biz dikelim değil mi dememeleri içten bile değil. John karakterini sinemanın çok sevdiği, yazma sıkıntısı çeken yazar olarak çizen Miller, gerçekten çok sinir bozucu bir hayat arkadaşı çıkarmış ortaya. Her haliyle bir çocuk gibi ebeveyne(eşe) ihtiyaç duyan John da erkeklerin büyük bir çoğunluğu kendilerini görebilirler.

Filmin diğer en büyük artısı ise kadınların her koşulda birbirine destek olarak, yaralarını sarmaları. Hayatı kontrolü dışında raydan çıkan makinistimiz Maggie de uzun süredir rotasını başkalarının çizmesine engel olamayan pilotumuz Georgette de artık iyice çığrından çıkan hayatlarını yoluna koymak istiyorlar. Ve bu uğurda düşman görmeleri gerektiği birbirleriyle-belki de toplumun bilinçaltımıza işlediği bir safsatadır bu sadece- girdikleri ortaklık tek kelime ile müthiş. Bu deli saçması görünen ortaklığın ve tüm yaşanılanların arasında kalmış, büyüklerden çılgınlık konusunda eksik kalmayan çocukları da unutmayalım.

Film, yarattığı atmosfer, sürekli bik bik gevezelik yapan karakterleri, genel geçer ahlak kurallarına nanik yapan yapısıyla ve en önemlisi kendini iyi hisset dedirten yapısıyla akla usta Woddy Allen’i getirmekte geç kalmıyor. Filmi izlerken bir süre sonra Allen’in her an bir yerlerden sahneye fırlayacağını düşünmeyen yoktur sanırım. Her ne kadar hınzır yönetmenimiz karşımıza çıkmasa da onun hissiyatını bile almamız biz seyircilere yetiyor hiç kuşkusuz.

Özellikle hikâye ve karakter yaratımındaki başarılarıyla hatırlanacak Maggie’s Plan’ı çok büyük beklentiler ile izlenilmezse oldukça keyif alınacak bir seyirlik. Ne dersiniz Maggie ve Georgette gibi iki çatlak kadını tanımak istemez misiniz?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder