Küçükken Ghostbusters arması alıp en sevdiği kıyafetine
diktiren, evdeki elektrik süpürgesiyle hayalet avlayan ya da şarkısını diline
pelesenk yapanlar var değil mi? Bunları yapıp da yine Gostbusters izlesek keşke
diyenler için Paul Feig, avcıların kadınlardan oluştuğu yeni Ghostbusters’ı
çekti. Bu hafta gösterime giren film, sanılmasın ki serinin bir devam filmi.
Feig, yepyeni bir ekiple yepyeni bir başlangıca imza atıyor. Tam bir klasik olan
komedi-macera türündeki 1984 yapımı Ghostbusters, tabiri caizse tam bir olay
yaratmıştı. O güne kadar gösterime giren en pahalı komedi filmi olarak gişede
de karşılığını fazlasıyla almıştı. Ivan Reitman’ın yönettiği, daha sonra devam
filmleri de yapılan Ghostbusters, önceki ekibin tamamen desteğini alarak yeni
bir başlangıca çıkıyor.
Ghostbusters’in önceki ekibinin yenisine tam destek
vermesine bir değinelim isterim. Zira bugüne kadar remakei yapılıp da orijinal ekibin
bu kadar destek vermesi pek de sık yaşanılan bir durum değil ne de olsa. 1984
yapımı Ghostbusters’in tüm avcılarını ve daha fazlasını remake olarak yeni
filmde görüyoruz. Üstelik tüm karakterler öylesine güzel, öylesine esprili bir
şekilde yerleştirilmiş ki filme. Özellikle bilim adamı olarak gördüğümüz Bill
Murray, taksi şoförü Dan Aykroyd, avcılardan Holtzmann’ın akıl hocası Sigourney
Weaver, yine avcılardan Patty’nin amcası Ernie Hudson ve daha nicesi filmin
çeşitli yerlerinde görünmekte ve elbette filme renk katmaktalar.
Filmin yönetmenliğini yapan Paul Feig’in kadınların başrolde
olduğu bir film için biçilmiş kaftan olduğu su götürmez bir gerçek elbette.
Zira bugüne kadar sinemaya yaptığı filmlerin büyük bir külliyatı kadınların
başrolde olduğu filmler. Bunlardan Spy, The Heat ve Bridesmaids gibi filmlerin hepsinde
de kadınlardan oluşan bir ekibin olduğu dikkatlerden kaçmaz. Ki Spy ve The
Heat’da bugüne kadar erkekler tarafından izlediğimiz aksiyon-komedi türünün
yarattığı cinsiyet algısını yerle bir etmiştir. Kadınların da aksiyon filminde
oynayıp, fazlasıyla hakkını verdiğini ispatlamıştır Feig. Bu nedenle kadın
hayalet avcılarımızın hikâyesini perdeye yansıtacak akla gelen ilk isimlerden
biri olan Feig, görevini hakkıyla yerine getiriyor.
New York şehrine musallat olan hayaletlerle başa çıkmak için
bir araya gelen Abby Yates (Melissa McCarthy ), Erin Gilbert (Kristen Wiig),
Jillian Holtzmann (Kate McKinnon), Patty Tolan (Leslie Jones) geliştirdikleri
alet edevatlarla hayaletlere karşı zorlu bir mücadeleye başlıyorlar. Her
birinin farklı bir uzmanlık alanı olan bu zeki, başarılı ve güçlü kadınlarımız
güçlerini birleştirerek şeytana bile pabucunu ters giydirecek işler yapıyorlar.
Üstelik birçok insanın deli saçması dediği paranomal olayları da savaşma
yöntemlerini de bilimsel temellere dayandırmaktan da geri durmuyorlar. Zaten
1984 yapımı Ghotsbuster’dan daha belirgin olan yönlerinden en önemlisi de bu
olsa gerek. İlkinde de bilimsel birçok terim ve açıklama yapılsa da bu kez tam
anlamıyla her geliştirilen silah, hayaletlerin olması vs her şey tek tek
bilimsel bir temele dayandırılıyor kahramanlarımız tarafından. Yine neredeyse
aynı hikâyeyi anlatan filmin ilkinden ayrılan bir diğer yanı da aşk oluyor.
Yeni filmimiz asla aşkı hikâyeye karıştırmamayı tercih etmiş. Böylelikle 1984
yapımındaki arzu nesnesi Dana Barret’in yerine bu kez sekreter Kevin çıkıyor
karşımıza. Üstelik bugüne kadar aptal sarışın kadın algısını aptal seksi erkeğe
çevirerek. Her anlamda feminist olan film, yalnızca kadınların her işi
erkeklerden çok daha iyi bir şekilde yapacağına değinmekle kalmıyor, erkeklerin
çoğu zaman ne kadar da yetersiz olduğunu gözler önüne seriyor.
Üç boyutlu çekilen yeni Ghostbusters’ın görüntü anlamında
kesinlikle hakkını verdiğini belirtmek gerek. Hayaletlerin adeta vücudumuza
girip bizi ele geçirdiğini hissetmeyen olmayacak sanırım. Aradan geçen otuz iki
yıl görüntülerde elbette koskoca bir fark yaratmış. Özellikle efekt olan
sahnelerin çok tatmin edici olduğu inkar edilemez. Feig’in gediklisi Melissa
McCarthy başta olmak üzere tüm kadronun rolün hakkını verdiği de görünen bir
gerçek.
Bu otuz iki yıldır gönüllerin baş tacı olan klasikleşmiş bir
filmi orjinaline sadık kalarak bizlerle buluşturan ekip, sinemanın birbirinden
değerli nice yapımına da selam göndermekten geri kalmıyor. Stanley Kubrick’in
The Shining’i, Martin Scorsese’nin Taxi Driver’i, Steven Spielberg’in Jaws’ı
selam çakılan filmlerin başında geliyor.
Nostaljiden vazgeçmeyenlerin belki pek ısınamayacağı ya da
üvey evlat muamelesi yapacağı Ghotsbuster, ön yargıları bir tarafa bırakarak
izlendiğinde fazlasıyla eğlenceli, tatmin edici bir seyir sunuyor. Her yaştan
izleyicinin büyük bir memnuniyetle izleyeceği bu filmi hazır tatildeyken ailece
gidip izleyin derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder