15 Ağustos 2018 Çarşamba

Gifted: Tutan Tarife Oynamanın Dayanılmaz Fırsatçılığı


Tam Bir Hayal Kırıklığı

2000’li yıllarda kısa filmlerle yönetmenlik kariyerine adım atan Marc Webb, 2009 yılında yönettiği (500) Days of Summer ile muhteşem bir romantik komediye imza atmıştı. Özellikle alışılagelmiş romantik komedilerden farklı bir rota izleyerek, unutulmazlar arasında yerini almıştı bu film.Böylesine bir yapımdan sonra ise takipçilerini şaşırtan bir hamle ile The Amazing Spider-Man ve The Amazing Spider Man – 2 için kamera arkasına geçen Webb, klasik Hollywood aksiyonu gibi güvenli sularda yüzmenin cazibesine kapılmıştı. Açıkçası klasik sinema seyircisinin her halükarda afiyet ile yiyeceği, süper kahraman türünde yönetmenlik yaparak kendini pek de geliştirebilme şansı bulamayan yönetmenimizden bir aile draması geldiğini duyunca tedirgin olmamak elde değildi. Ve bu tedirginliğin boşuna olmadığı, Gifred’ı izleyince ne yazık ki ortaya çıktı. Webb, kısır kaldığı yönetmenlik tecrübesinde, seyirciye umduğundan da daha azını sunan bir yapım ile hayal kırıklığı yaratmakta.

Özellikle 2000’li yıllardan itibaren deha insanların biyografilerini perdeye aktaran filmler çok sevilmiş, bu nedenle de tutan bir formül olarak raflarda yerini almıştır. 2001 yapımı A Beautiful Mind, 2006 yapımı Copying Beethoven, 2014 yapımı The Theory of Everything ve The Imitation Game, 2015 yapımı The Man Who Knew Infinity, 2016 yapımı Hidden Figures bu biyografilerden sadece bir kaçı. Yalnız bu yapımların oldukça ustalıklı işler olduğunu ve Oscar’da da gerek ödüllerde gerek adaylıklarda isimlerinin geçtiğini belirtmek gerek. Seyircinin en azından film süresince özdeşlik kurarak, geçici bir tatmin yaşadığı bu hayat hikâyeleri tutunca ardı arkası gelmeyen dâhi hayatlar, perdede arz-ı endam etmek için sıraya dizilmiş durumdayken Webb de bu durumu fırsata çevirmek isteyenlerden oluyor. Kurmaca bir hikâye olması ve küçük bir çocuğun hayatına odaklanmasıyla en çok 1991’de Jodie Foster yönetmenliğinde hayat bulan Little Man Tate ile benzerlik taşıyan Gifted, bu kez dâhi olan torunu için mücadele veren dede yerine yeğeni için mücadele veren amcayı çıkarmakta karşımıza. Yalnız Gifted,  Foster’ın başrolü de üstlendiği ilk yönetmenlik denemesi olan Little Man Tate’in bile başarısını yakalayamıyor.

Mary’in Sayılarla Tatmin Etmeyen İlişkisi

Dâhi olan kız kardeşi tarafından kendisine emanet edilen yeğenine ebeveynlik yapan Frank Adler (Chris Evans), Mary’nin de dâhi olduğunu bilmesine rağmen kız kardeşi ile aynı kaderi paylaşmaması için onu normal çocukların okuduğu, sıradan bir okula gönderiyor. Amacı, yeğeninin, hayatı boyunca sayılara boğulan ve bu nedenle de asosyal bir hayat yaşayan kız kardeşi ile aynı şeyleri yaşamamasıdır. Fakat Frank’in planları yolunda gitmeyecek, anneanne Evelyn’nin de sahneye çıkmasıyla, film çekişmeli bir vekâlet sürecine evrilecektir.  Bu süreçte ne yazık ki Evelyn ile Frank arasındaki soğukluğun tam olarak sebebini anlayamadığımız gibi hukuksal sürecin de tam olarak içerisine giremiyoruz. Üstelik ani bir kararla, pat diye bağlanan süreç, inandırıcılığını iyice kaybediyor. Peki, tüm bu hengâmenin içerisinde Mary’nin sayılarla olan ilişkisine ne kadar şahit oluyoruz. Ne yazık ki çok az.

Film, anneanne, anne ve çocuk olmak üzere üç nesil üzerinden devam eden dâhilik hikâyesine, her birinin çözümüne vaad edilmiş milyon dolarlık ödülle bilinen milenyum problemlerini ortak ediyor. Bir tanesi Rus matematikçi Gregory Parelman tarafından çözülen bu problemlerden bir diğerinin de Mary’nin annesi tarafından çözülmeye çalışıldığını öğreniyoruz. Ve tabii ki Mary de matematiğe olan sonsuz tutkusunu, problemlerden birini çözerek nihayete erdirmek istiyor. Peki, biz filmde bu problemlerle ne kadar haşır neşir oluyoruz? Ya da sürekli bilgisayarın, kitapların başından kalkmayan Mary’nin sayılarla olan diyaloglarına bir sahne hariç neredeyse hiç şahit oluyor muyuz? Ne yazık ki hayır. Her söylediği ve yaptığıyla kabına sığmayan bir zekâya sahip olduğunu aşikâr eden Mary’nin agresif tavırlar göstermesine sayılarla olan münasebetinden daha çok şahit olmak ya da amcasının sevimsizce iliştirilmiş aşk macerası elbette can sıkıcı. Hikâyeyi sürekli şişiren bu eklentiler yetmezmiş gibi filmin çatışmasını hiçbir şekilde beslemeyen siyahî komşu(Oktavia Spencer), biyolojik baba, Mary’i evlatlık alan aile ise safra görevinden öteye gidemiyor.

Aileyi Kutsarken Vermek İstediği Mesajın Altında Ezilmek

Mary’e hayat veren Mckenna Grace’nin başarılı oyunculuğu önünde şapka çıkarmak gerektiğini düşünmem kadar süper kahramanlar evreninde dolaşırken yolunu şaşırmış Chris Evans’ın oyunculuğundan da bir o kadar rahatsız olduğumu söylemem gerek. Zira yıllardır rol aldığı bol aksiyonlu filmlerde işine çok yarayan kaslı vücudu ve botokslular gibi yüz mimiklerini kullanamayan oyunculuğuyla Evans, Frank olarak hiç inandırıcı olamıyor. Üstelik bu uyumsuz oyunculuğa bir de artık klişeleşmiş looser karakter de eklenince başarısızlık kaçınılmaz oluyor. Karşımızda tüm heybetiyle arz-ı endam eden vücuduyla her an bizi başka bir evrene taşıyacağını düşündüren Evans ile hayat bulan Frank’in yakın zamanda izleyip de büyülendiğimiz Manchester by The Sea’daki amcadan birazcık da olsa nasiplenme gibi bir durumu olsaydı ne iyi olurdu. Oysa bu durumda Frank’in içinde bulunduğu ruh hali, looser kişiliği ve Mary ile arasındaki bağın kuvvetinin altı doldurulamadığı için hep bir havada kalma durumu yaşanıyor.

Gifted, büyük bir iştahla izlenmek istenen fakat hikâyesini anlatmaya devam ettikçe vaad ettiği hızdan irtifa kaybeden bir yapım. Filmden geriye küçük oyuncunun başarılı performansı, dâhilik ile ilgili bildiğimiz şeylerin tekrarı ve bilmeyenler için milenyum problemleri hakkında ufak bilgi kırıntıları kalıyor. Alttan alta evlenmeyi ve çocuk yapmayı yani aileyi kutsadığını da es geçmeyeceğim film, alt metinde bunu kutsadıktan sonra vermek istediği mesajında altında eziliyor böylece.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder