2000’li yılların ortasından itibaren yerli sinema, korku
filmlerine ard arda ev sahipliği yapmaya başladı. Fakat bunların çoğunluğu dini
öğelerden beslenen filmler oldu. Şuan korku filmi denilince ilk akla gelen
isimlerden biri olan Hasan Karacadağ’ın başlattığı bu furya, peşine takılıp
gidenlerle büyüdü, büyüdü, büyüdü… Bu kadar fazla filmde işlenilen İslami
öğeler(cinler, hocalar, büyü vs…) bir süre sonra filmlerde birbirini tekrar
etmeye ve tabiri caizse kabak tadı vermeye başladı. Şimdilerde Hollywood’a
transfer olan Karacadağ’ı kendine örnek alıp da bu türe eskisinden de fazla
asılan senarist ve yönetmenlerin artmaya devam ettiği düşünülürse bu
çılgınlığın pek de erken son bulmayacağı anlaşılıyor. Peki, ülkemizde hiç mi bu
akımdan etkilenmeyen filmler çekilmedi ya da çekilmiyor? Elbette öyle değil. Az
sayıda da olsa dini öğelerden beslenmeyen, Yeşilçam sonrası çekilmiş 10 korku
filmini sizlerle paylaşmak isterim.
1)Baskın: Karabasan - 2015
Yönetmen: Can Evrenol
Artık bu ülkede korku filmi denilince sadece inlerin,
cinlerin akla geldiği bir dönemde asla metafiziğin esamesine bile rastlanmayan Baskın:
Karabasan, tabiri caizse daha filmin
konusunu okuduktan sonra bile hepimize umut aşıladı. Baskın:Karabasan, ülkemizde
daha önce hiç denenmemiş olan B tipi bir
korku filmi. Hem de ilk filmini çeken bir yönetmen için gayet başarılı.
Sinematografi anlamında kusursuz olan Baskın:Karabasan, cast seçimi ve atmosfer
konusunda da takdiri hak ediyor. Birçok kısa filmin uzun metraja
dönüştürülürken yaşadığı gibi senaryo anlamında sıkıntılar yaşıyor elbette. Ama
bu bol ödüllü, yerli sinema için öncü olan filmi, ufak tefek aksaklıklar
gölgeleyemiyor. Zira izlerken kan banyosunda boğulabileceğiniz bu filmin
Amerika’da Fantastik Film Festivali’nde gösterilmiş ve vizyona girmiş olduğunu
da unutmayalım.
2)Naciye – 2015
Yönetmen: Lütfü Ömer Çiçek
Baskın:Karabasan’ın hemen arkasından yine Amerika’da bir
festivalde (Screamfest) ilk olarak görücüye çıkan Naciye, ülkemizde oldukça
coşkuyla karşılandı. Slasher bir film olan Naciye, Büyükada’daki evine sıkı
sıkıya bağlı bir kadının evi için yaptıklarına şahit ediyor bizi. Tek mekânda
ard arda gerçekleşen cinayetler soluk bile almamıza izin vermiyor. Derya
Alabora gibi başarılı bir oyuncunun şahlandırdığı film, feminizm açısından da
güçlü izler taşıyor. Tüm bu güzelliklerine rağmen senaryodaki kopukluklar, bir
süre sonra rahatsız edecek denli fazla kullanılan müzikleri vs gibi
eksiklikleri de yok değil elbette.
3)Karanlık Sular – 1995
Yönetmen: Kutlug Ataman
Yerli sinemanın ilk vampir filmi diyemeyiz elbette. Çünkü
Yeşilçam vampir filmi çekmeyi çok severdi. Lakin Karanlık Sular için yerli
korku sinemasının birçok anlamda ilki, öncüsü, hatta ve hatta başyapıtı
diyebilmeliyiz. Şimdilerde usta olan Kutlug Ataman’ın genç yaşta çektiği bu ilk
filmi Karanlık Sular, İstanbul’un pek bilinmeyen gizemli, gotik mekânlarında
çekilmiş büyüleyici bir masalı anlatıyor. Uluslararası bir sinema vizyonu ama
kültürel olarak tam da içerden ve en önemlisi bu topraklara ev sahipliği yapmış
tüm medeniyetleri kutsayan bir film Karanlık Sular. Filmi izlerken İstanbul mekânlarında,
sokaklarında kaybolacağınız, vampirler, peygamberler arasında savrulacağınız bu
masal, sanırım ne söylesem eksik kalacak denli dopdolu. Akademinin müzesinde
saklamak için istediği tek yerli film unvanını taşıdığını söylersem biraz daha
açıklayıcı olmuş olurum sanırım. Sayısız ödülü de unutmayalım lütfen.
4)Beyza’nın Kadınları – 2006
Yönetmen: Mustafa Altıoklar
Bu filmin ismini görüp de ama bu korku filmi değil ki
diyenleri duyar gibiyim. Ama kabul edin ki bir polisiye gerilim filmi olan Beyza’nın
Kadınları, değme korku filmlerine taş çıkartacak denli ürkütücü değil miydi?
Çoğul kişilik bozukluğu(Disosiyatif) ve seri katilliğin bir arada oldukça
başarılı işlendiği film, Demet Evgar’ın oyunculuğu ile asla unutulmayacak bir
karaktere ev sahipliği yapıyor. Filmin en önemli yanlarından biri ise Mustafa
Altıoklar’ın senaryosuna ustalıkla yerleştirdiği eleştirileri oluyor; din,
aile, cinsellik ve devlet kurumlarının işleyişi gibi ülkemizdeki çarpık
anlayışa sahip olan her şey onun eleştiri oklarından nasibini alıyor. Tüm
sürprizin sona saklandığı, bu insanın tüylerini diken diken eden filmin en
akıllardan çıkmayacak görüntüsü Beyza’nın o ürkütücü gözleri olsa gerek.
5)Küçük Kıyamet – 2006
Yönetmen: Yağmur
Taylan, Durul Taylan
Taylan Biraderler ile Doğu Yücel’in ikinci ortaklığı olan bu
film, ülkemizin baş belası olan depremi de odağına alan filmlerden biri. Olası
bir İstanbul depremini yaşayan ve zaten gitmeye hazırlandıkları yeni evlerine
apar topar giden bir aile çıkıyor karşımıza. Depremde annesini kaybetmiş kadın,
kocası, bebekleri ve yeğenleri…
Gittikleri bu sakin kasabadaki evleri onlara pek de huzurlu zamanlar
yaşatmayacaktır. Bir nevi yağmurdan kaçarken doluya tutulan aileyi oldukça
esrarengiz olaylar karşılıyor.
6)Ses – 2010
Yönetmen: Ümit Ünal
Çağrı merkezinde çalışan ve annesi ile birlikte yaşayan genç
bir kadının gaipten sesler duymasına dayanan Ses, gerilimi yavaş yavaş arttıran
bir film. Bir süre sonra Derya adlı kadının duyduğu sesler onun hayatını
çekilmez bir hale sokuyor. Ve Derya’nın yaşadıklarına an be an şahit olan biz
seyircilerin de çıkışsızlık konusunda ondan kalır yanımız olmuyor. Deryanın
içindeki sesin, işyerindeki arkadaşı Onur’u takip etmesini söylemesinden dolayı
Derya’yı Onur’u takip ederken, kendimizi de Derya’nın peşinden sürüklenirken
buluyoruz bir süre sonra. Bu özdeşlik seyirci olarak bizi, filmi izlerken
oldukça yoruyor elbette. Filmin isminin hakkını vererek sesi çok iyi kullanması
ise en büyük artısı diyebiliriz.
7)Ada Zombilerin Düğünü – 2010
Yönetmen: Murat Emir Eren, Talip Ertürk
Büyükada’da çekilen Ada Zombilerin Düğünü, ülkemizdeki ilk
zombi filmi unvanını taşıyor. Ayrıca tüm görüntüleri el kamerası ile çekilen
bir buluntu film. Arkadaşlarının düğünü için Büyükada’ya giden bir arkadaş
grubunun bu özel anları kameraya çekmesiyle başlar her şey. Ve tüm film bu
görüntülerden oluşur. Fakat ülkemizdeki ilk zombi filmi denemesi olması
açısından yarattığı heyecan perdede pek karşılığını bulamıyor. Ne yazık ki oldukça
gülünç anlara sahip, bir süre sonra adrenalinin artacağına sıradanlaşan vasat
bir deneme olmaktan öteye geçemiyor Ada Zombilerin Düğünü.
8)Gen – 2006
Yönetmen: Togan Gökbakar
Evet şimdilerde Recep İvedik serileriyle tamamen farklı bir
türe evrilen Togan Gökbakar’ın ilk uzun metraj filmi korku türündeki Gen’di.
Bir akıl hastanesine atanmış Psikiraty Deniz,
çok kısa bir süre sonra kendini içinden çıkamayacağı olayların içinde
buluyor. Öncelikle bir hastanın intiharı ile başlayan olaylar soluk kesmeden
devam ediyor. Soruşturma için gelen
polisler ve hastalar ile Deniz’in hastanede mahsur kalması gerilimi tek mekanda
hapsediyor. Oldukça yüksek bütçelerle çekilen Gen, gişede karşılığını alamasa
da akıllarda yer eden bir film. Belki de Gökbakarlar bu türden yürümeye devam
etmelilerdi. Ne dersiniz?
9)Okul – 2004
Yönetmen: Yağmur Taylan, Durul Taylan
Doğu Yücel’in romanından uyarlanan Okul, Taylan Biraderler
ile de Yücel’in ilk ortaklığı. Bir lisede geçen film, okulda sürekli dışlandığı
için intihar eden bir öğrencinin hayaletinin iki yıl sonra dönmesiyle başlayan
olaylara odaklanıyor. Korku filmi mekânı için yine fazlasıyla ilgi çekici olan
okul gerçekten de filmin atmosferine fazlasıyla katkı sunuyor. Özellikle lise
öğrencisi gençlerin oldukça ilgisini çeken bir film Okul.
10)Gomeda – 2007
Yönetmen: Tan Tolga Demirci
Bu kez de yaşanacak esrarengiz olaylar için kendine
Kapadokya bölgesini seçen bir film var karşımızda. Beş arkadaşın hafta sonunu
birlikte geçirmek için gittikleri Kapadokya’daki Gomeda Vadisi onlara pek de
misafirperver davranmayacaktır. Bir süre sonra başlarına gelen felaketler
onlara eğlenceli bir tatilden başka her şeyi yaşatıyor. Lakin filmi böyle
anlatınca biz seyircilerinde izlerken bu anlatılanlar gibi yaşanılanların
hissiyatının bize tam olarak geçtiğini düşünmeyin. Zira film inandırıcı olmayı
asla beceremeyen, neredeyse her anlamda sınıfta kalan, vasat bir yerli korku
filmi olarak unutulup gideceklerden ne yazık ki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder