Alejandro Amenábar’ın The Others’i, sinema tarihinin
tartışmasız en etkili korku-gerilim yapımlarından biri olarak anılmakta. İkinci
Dünya Savaşı sonrası İngiltere’sinde şehirden uzak bir malikânede yaşayan aşırı
dindar bir kadın ve iki çocuğunun yaşadıkları oldukça tüyler ürperticidir.
Savaştan dönmeyen kocasının yasını tutan Greca Stewart, aynı zamanda da gün
ışığına karşı hassas çocuklarının derdini de yüklenir. Zaten savaş sonrasının
şehrin üstüne bindirdiği ölüm sessizliği, kış mevsiminin puslu ve sisli
havasıyla birleşerek fazlasıyla kasvetli bir ortama sebebiyet vermişken bir de
sürekli karanlık olması gereken ev, her şeyi daha da kasvetli yapar. İşte
böylesine bir ortamda bir de tuhaf davranışları olan hizmetkarlar ile bazen
kendini gösteren bazen de seslerini duyuran davetsiz misafirler tüm bunların
tuzu biberi olur. Peki, tüm bunların gerilmek için yeterli sebep olması
gerekirken anne ile kız arasında alttan alta süregelen gerilimin zirveye taşınması…
Evet, Anne’nin annesinden iyice korkmasına, belki de nefret etmesine neden olan
sahne, filmin de kuşkusuz en kan dondurucu anlarından birine denk gelir.
Anne’nin, annesi tarafından ilk ayini için kendi elleriyle
diktiği, gelinliği andıran elbisenin biraz daha üzerinde kalmasını diretmesiyle
başlar her şey. Zaten bir türlü kızı ile ilişkisi yolunda gitmeyen Greca, onun
bu isteğini geri çeviremez . Duvaklı, bembeyaz elbisesiyle odada tek başına
oynayan Anne, karanlık, sadece mum ışığı ile aydınlanan odasında gayet mutlu
eğlenir. Fakat annesinin artık elbiseyi çıkarmasını söylemek için odaya
girmesiyle elbiseyi, çıkarmaktan çok daha farklı bir durum söz konusu olur. Ara
ara Anne’ye görünen davetsiz misafirler, bu kez bir adım daha öteye taşırlar
eylemlerini. Kızını oyun oynarken görmeyi düşünen Greca, karşısında pamuk gibi
küçücük elleri değil de buruş buruş olmuş kocaman elleri fark eder ilk olarak. Sonra
da devamını… Tahmin edileceği üzere çıldırır ve tüm gücüyle saldırır. Peki,
sonra mı? Sonrası oldukça şaşırtıcı tabii ki. Hem Greca’nin hem de biz
seyircilerin kanını donduran bu anlar, filmin başından itibaren yavaş yavaş
yükselen gerilimin en yüksek hissedildiği anlar olur diyebiliriz. Elbette
filmin zirve noktası, tahmin etmenin mümkün olmadığı finalidir. Fakat finali
kadar olmasa da en unutulmaz, hafızalarımıza görsel olarak da nakşeden kusursuz
bir sahneyi ortaya çıkarır Anne ile Greca’nin yaşadığı o anlar. Zaten incelikle
düşünülen sahnenin, Amenábar’in usta kamera hareketleriyle ve detaycı mekân
tasarımıyla bütünlüğü yakaladığını belirtmek gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder