Yılmaz Güney’in ülkemize Altın Palmiye kazandıran filmi Yol, yarı
açık hapishaneden bayram için çıkan beş mahkûmun izinlerini nasıl
geçirdiklerine odaklanır. Özellikle Seyit Ali’nin (Tarık Akan) peşinden
ayrılmayan film, onun kan donduran hikâyesine bizi de ortak eder. Seyit Ali,
evli ve bir çocuk babasıdır. Güya karısı, kendisi hapishanedeyken şerefine leke
sürer. Daha hapishanedeyken bu haberi kendisine uçuran leş kargaları, gereken
cezayı da düşünmekten geri kalmazlar. Zira gelenek göreneklere göre suçun
cezası zaten bellidir. Zine’nin (Şerif Sezer) suçlu olduğu kabul edilmiş,
cezası kesilmiş hatta ve hatta cezanın kimin tarafından verileceğine bile karar
verilmiştir. Tabii ki şerefi onlara göre beş paralık olan Seyit Ali vermeli
cezayı. İşte kültürümüzde barışmanın, affetmenin, dostluğun günü olarak kabul
edilen bayram, öfkenin, nefretin, düşmanlığın gününe döner böylece. Zaten 80
darbesi, henüz pek yeni olduğu için ülke insanı olarak büyük bir nefret ve
düşmanlık içerisine mahkûm edilmiş bir ülkede özellikle bir mahkûm olan Seyit
Ali’nin kendi özgür iradesi ile vicdanının sesini dinleyerek bir karar vermesi
mümkün müdür? Seyit Ali bir yandan darbe hükümetinin ‘’Sen düşünme biz düşünürüz’’ mantığının
esiri hem de gelenek ve göreneklerinin esiri olmuş bir zavallı olarak kendi
iradesi dışında savrulup durur. Fakat anlarız biz, onun bakışından, gözlerinin
içindeki manadan. O tam anlamıyla esir alınmamış ama kolunu, bacağını
kaptırmış, arafta yaşayan bir çaresizdir. Uzun lafın kısası Seyit Ali, oğlunu
ve Zine’yi alarak şehre doğru yol alır. Zira Zine’nin cezasını orada
verecektir. Lakin zaten ölüm fermanı imzalanan Zine, Kars’ın soğuk havasında
elverişsiz bir şekilde yola çıkarılır. Kar ve tipinin olduğu bitmek bilmez
karlı yollar yürünerek geçilecektir. Bu uzun yol hem Seyit Ali’nin vicdanının
sesine kulak vermesine, hem de Zine’nin tükenişine zemin hazırlar. Zine yavaş
yavaş donmaya başlar. Kendisini ölüme götüren adamdan Seyit Ali’den yardım
ister. İşte bu yardım istenmeden sonra geçen anlar öyle dokunaklıdır ki…
Zine’nin yardım çığlıklarını duymazdan gelmeye çalışan Seyit Ali,
oğlunun uyarısına tepkisiz kalamaz. Zine’ye yardıma giden Seyit Ali, her ne
kadar ilk etapta pek oralı olmamaya çalışsa da durumun ciddiyetini anlamakta
geç kalmaz. Zira Zine, gözünün önünde ona veda ederek donar. Gerçekten sevdiği
kadının öldüğünü anlayınca onu sarsmaya, sürükleme başlayan Seyit Ali, hiç
olmadığı kadar telaşa kapılır. Kırbacıyla onu hayata döndürmeye çalışması bile
fayda etmez ne yazık ki. Zine, bir nevi cezasını da çeker hem kocası hem de
oğlunun eliyle. Kırbaç bir yandan onu hayata döndürmek bir yandan da
cezalandırmak için iner adeta. Erk olan iki erkek onu nöbetleşe cezalandırır.
Tabii Zine, çok öncesinde hayata veda etmiştir derin bir sükûnetle. Ne bu lanet
olası hayata dönmeye ne de ‘’erk’’ in verdiği cezayı çekmeye niyeti vardır.
Zine, bembayaz karın masumiyetine teslim etmiştir kendisini. Pis hesapların,
nefretin, intikamın dünyasına bırakmaz değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder