Sinemanın dahi çocuğu Xaiver Dolan’ın, her biri birbirinden
başarılı filmografisinin ikinci halkası olan Heartbeats, üç kişilik bir aşkı
perdeye yansıtır. Çok yakın arkadaş olan Marie ve Francis, Nicolas’a
âşıktırlar. Nicolas ise sadece kendine… Üstelik Francis geydir. Bu oldukça
karmaşık görünen durumu işgüzar yönetmenimiz Dolan, öylesine nefis bir hikâyeye
dönüştürür ki… Tıpkı bir araya gelmesi imkânsız malzemelerle enfes bir tat
ortaya çıkarmak gibidir yaptığı. Dolan, bu çetrefilli hikâyeyi anlatırken az
laf çok müzik, az laf çok görsellik formülünü uygulamayı tercih eder. Zaten
Dolan’ın tüm filmografisine aşina olanlar az çok bilirler ki, Dolan’ın vazgeçemediği
bir formüldür bu. Derdini, renklerin diliyle, sanat eserlerine özenen sahne
tasarımlarıyla, mitolojiye olan ilgisiyle, bir nevi konuşan imgeleriyle anlatır
bu oyunbaz yönetmenimiz. İşte Dolan’ın bu anlatılanları bire bir yansıttığı, hayranlıkla
izlenilen bir sahneyi detaylandırmak isterim.
The Knife’ın, Pass This On adlı muhteşem parçası eşliğinde
izleyeceğiniz bu sahne, arzu nesnesi Nicolas’ımızın doğum günü partisinde
geçmekte. Annesi ile dans eden Nicolas ve onları hasetlikle izleyen Marie ve
Francis’in olduğu sahnede, kıvırcık saçlarına taktığı taç ile Nicolas’ı Adonis,
annesini Suriye kralının kızı Myrrha – kendisi babası ile kırk gün kırk gece
beraber olur ve Adonis’i dünyaya getirir- hırs ve savaşma gücü yüksek olan
Marie’i Afrodit, kaybetmeye mahkûm Francis’i ise yer altı kraliçesi Persephone
olarak düşünmüş Dolan. Zira mitolojide Persephone ile Afrodit, Adonis’e âşık
olur ve onu birlikte sahiplenirler. Yılın yarısı Afrodit’in diğer yarısı da
Persephone’nin olur Adonis. Fakat bizim sahnemizde Adonis, annesi ile zaman
geçirmeyi tercih eder. Bu da âşık ikiliyi deli etmeye yeter. İkilimizin anne
ile boy ölçüşecek durumları yoktur. Zira Marie ile Francis’in kıyafetlerinin
rengi olan kırmızı ve mavi annede birleşmiştir. Bu da ikisinin cazibesinin,
hırsının, mahcupluğunun, masumiyetinin birleşiminin annede var olduğunu ispatlar.
Bu büyük gücün arzu nesneleriyle dans etmesini kendi aralarında yorum yaparak
sindirmeye çalışan ikilimizin sohbeti gerçekten mükemmel yazılmış bir diyalogu
doğurur. Bu sohbeti dinlerken arkada birbiriyle sevişen lezbiyen çift ve diğer
köşedeki gay çifti görmemiz Dolan’ın ekranın her bir köşesini nasıl bir incelikle
döşediğinin resmi adeta. Marie ile Francis tarafındaki kırmızı ışık, Nicolas
ile annesi tarafında mavi olan ışık detayını es geçmeyelim. Patlayan ışıklar
eşliğinde Nicolas ile annesini detaylı bir şekilde izlememiz Marie’nin yüzünde
patlayan ışıklarla devam eder. Bu yanıp sönen ışıkların Marie’nin ruh durumunu
çok iyi yansıttığı malum elbette. Bu esnada Marie’nin Nicolas’ı Adonis heykeli
olarak düşlediğini görürüz. Bu da başta da söylediklerimizi güçlendirir. Daha
sonra Francis’e geçen görüntü, onunda yüzünde yanıp sönen ışığı, hayalinde
çizgilerle iki erkeğin hatta üç kişinin birleşimini hayal ettiğini görmemiz ile
sona erer. Dolan’ın modern zamanda geçen üç kişilik aşk öyküsünü mitoloji ile
birleştirdiği enfes sahnenin unutulması pek mümkün değil elbet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder