6 Ağustos 2018 Pazartesi

Bridget Jones Baby: Bebek Bahane Aşk Şahane



Bridget Jones (Renée Zellweger) otuzuna merdiven dayamış ve hayatta kendine istediği gibi bir yön hala çizememiş bir kadındı onu tanıdığımızda. Sigarayı bırakma, kilo verme, kendine bir sevgili bulma ve en önemlisi günlük tutma gibi bir dizi radikal karar almıştı. Bu kararlarının ardından da oldukça romantik ve bunlara bağlı olarak da komik olaylarla karşı karşıya kalmıştı. Helen Fielding’in aynı adlı romanından uyarlanan ve yönetmen koltuğunda daha çok tv yapımlarıyla tanınan Sharon Maguire’nin oturduğu Bridget Jones ‘s Diary, oldukça sevilmiş, Hollywood yapımı romantik komedilerin karşısına rakip olarak çıkan bir İngiliz yapımı olmuştu.

Serinin En İyisi ile Karşı Karşıyayız

Böylesine sevilen bir filmin elbette devamının gelmemesi beklenemezdi. 2004 yılında ne yazık ki başka bir yönetmenin eşliğinde Bridget Jones: The Edge of Reason çekilmiş ve beklenen ilgiyi ilki gibi görememişti. Her ne kadar yine bir kadın olan Beeban Kidron’un gözüyle çekilse de tarifin tuzu ya da biberinde bir eksiklik hissedilmiş, ağızlarda kekremsi bir tat bırakmıştı serinin ikinci ayağı. Aradan geçen on iki yıldan sonra çekilen Bridget Jones Baby ise uzun bir aranın ardından hakkıyla hatta ve hatta serinin en iyisi olarak perdede arzı endam ediyor.

İlk filmde uzun bir süre sevgili adayları Mark Dancy (Colin Firt) ve Daniel Cleaver (Hugh Grant) arasında kararsızlık yaşasa da filmin sonunda gerçek aşkının Mark olduğunu anlar Bridget. İkinci de ise Mark ile olan mutlu beraberliği, Bridget’in kıskançlık krizleri ve Daniel’in tekrar ortaya çıkmasıyla bir tehlike yaşasa bile sonunda yine birbirleri için yaratıldıklarını anlar Mark ile Bridget. Peki, serinin şimdilik son ayağında ise ne oluyor dersiniz? Bridget ile Mark bizim onlardan habersiz olduğumuz yıllar içerisinde ayrılmışlardır maalesef. Mark evlenmiş, Bridget ise yine yalnızları oynama rolünü üstlenmiştir.

Üçüncü Karakter Yine Çok Renkli

Bridget’i artık artan mum sayısından dolayı kutlamak istemediği doğum gününde yapayalnız buluyoruz. Fazla kilolarını vermiş, sigarayı bırakmış, işine dört elle sarılmış ama şapşallığından, sakarlığından ve masumiyetinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Fakat Bridget’in seyrinde giden hayatı yine bir karmaşıklık dönemine evriliyor. Üstelik bu kez işin ucunda bebek de var. Bridget Jones Baby’in diğer serilerden en önemli ayrılığı ise Daniel’in yokluğu oluyor. Lakin üçüncü bir karakterin yeri boş kalıyor sanılmasın. Jack (Patrick Dempsey) tabiri caizse, ünlü bir aşk doktoru olarak filmde arzı endam ediyor. İdeal erkek modelinin temsili rolünü üstlenen Jack, seyirciyi en çok güldüren karakterlerden.


Hayallerdeki İngiltere Geliyor Karşımıza

Bridget Jones Baby, izlemeye alışık olduğumuz romantik komedilerden birçok yönüyle ayrılıyor. Hollywood yapımlarının alttan alta seyirciye pompalanan ahlaki yargılarına, oldukça esprili bir dille nanik yapılıyor. Film, eşcinsellik, babasız çocuk sahibi olma, eşcinsellerin taşıyıcı anne ile çocuk sahibi olması, tek gecelik ilişkiler gibi nice durumun normal olduğunu, hayatın bunlarla var olduğunu söylemeyi amaç ediniyor bir nevi. Önemli olanın, dikenli telle çevrilmiş hayatlarda yaşamak olmadığını, gerçek sevgi ve aşkın tamamen spontane gelişen bir duygu olduğunun altını kalın bir çizgiyle çizmekten de geri durmayan, ellili yılları yani Margaret Thatcher dönemini de eleştirmesiyle taşı gediğine de oturtan bir yapım Bridget Jones Baby. Bir de tüm bunlar yetmezmiş gibi Bridget’in çalıştığı tv programına çıkarılan siyasi liderlere sorulan sorularla, bugüne kadar ki birçok diktatöre yapılan göndermeler ve Mark'ın avukatlıklarını yaptığı femen protestocuları destekleme filmin asla beklenmeyen bonusları.

İki saatten fazla süresine rağmen asla ama asla sıkmayan, değme komedi filmlerine taş çıkartacak denli usta esprileriyle kahkahalara boğan, incelikle yazılmış ve yönetilmiş Bridget Jones Baby, izleyenleri pişman etmeyeceği garanti filmlerden. Önyargılardan arındığımız, her rengin kucaklandığı bir hayatın, en önemlisi de aşkların yaşanması dileğimizi bir nevi yerine getiren daha nice filmlere diyerek yazıyı noktalayalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder