1983 yılında Brian De Palma tarafından çekilen Scarface, şiddet
görüntüleriyle çokça tartışılmış, eleştirilmiş ve ödüle layık görülmemiş bir
yapım. Fakat bu durum Scarface’nin kült mertebesine erişmesini
engelleyememiştir. Küba’dan Amerika’ya göçen suçlu Tony Montana’nın (Al Pacino)
bir takım kişilik özellikleri sayesinde kısa sürede yükselişi, zirveyi
gördükten sonra ise hızlıca dibi buluşunu, tüm çıplaklığıyla perdeye yansıtan
film, abartısız bugüne kadar yaratılmış en unutulmaz anti-kahramanlardan birine
imza atar. Tony Montana, tüm seyircilerin özdeşlik kurduğu ama kâğıt üzerinde
asla hiçbirimizin onaylamayacağı bir karakter. Lakin asla tasvip etmeyeceğimiz bu kişilik,
filmin başından son anına kadar tüm yaşadıklarında onunla katharsis kurmamıza
engel olamaz. İşte onun ile birlikte tırmandığımız zirve noktasından da inme
vaktimizin geldiğini anlarız filmin finalinde. Montana ile birlikte ağır ağır
tırmandığımız merdivenleri üçer beşer inmek zorunda kalırız. Öylesine hızlı,
şiddetli ve kanlı ama en önemlisi de gözyaşlı bir seyir izleyecektir ki bu dibe
vuruş…
Tony Montana, kominizmde olduğu gibi kapitalizmde de var
olamayacağını anlamış, tüm sevdiklerini kaybetmiş, zavallı bir haldedir. Son
olarak gözünden sakındığı, canı, ciğeri kız kardeşi de gözlerinin önünde can
vermiş, geriye sevdiği kimsesi kalmamıştır. Filmin başından beri ilk defa Tony
Montana’yı gözyaşları içerisinde görürüz. Yaşadığı yıkım öylesine ağırdır ki,
gerçeği kabul etmeme yolunu seçmek ister çaresizce. Gina’nın ölmediğini
düşünmek ister, onunla konuşur. Fakat bizim şahit olduğumuz tüm yaşananları çok
iyi bilmektedir. Ve bu acı onu gittikçe daha da kapana sıkıştırır. Zira daha az
önce kendi elleriyle öldürdüğü can dostu Manny’i de, kendisini terk eden Elvira’yı
da, asla mutlu edemediği annesini de aklından çıkaramaz. Böylece tüm hayatının
bir çıkmaza girdiğini, hiçbir şeyin anlamı kalmadığını anlayan karakterimiz,
burnunu gömdüğü kokain çuvalından bile hayır görmeyince, özel günlerin hatırına
alıp, sakladığı silahını yerinden çıkararak, dört bir tarafını kuşatan düşmana
unutulmaz bir gösteri sunar. Tony Montana’nın ölürken öldürdüğü bu sahne,
filmin başından beri gözümüze gözümüze sokulan kırmızı rengin, oluk oluk akan
kan ile kucaklaştığı anlara şahit eder bizleri. Kelimelerin kifayetsiz kalacağı
bu muhteşem final anı, gelmiş geçmiş tüm aksiyon sahnelerinin baş tacı olarak
yerini alır sinema tarihinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder