Bir Modern Zamanlar Vampir Güzellemesi
Amerikan bağımsız sinemasının en önde gelen isimlerinden
biri olan Jim Jarmusch’un filmografisinin sondan bir önce filmi olan Only
Lovers Left Alive bir modern zamanlar vampir güzellemesi. Jarmusch’un ilk
filminden itibaren Hollywood filmlerinin tam da aksi yönde bir sinema
anlayışını benimsediğini her ne kadar bilsek de Only Lovers Left Alive’deki
vampir janrına getirdiği yenilikleri karşısında şaşırmamak elde değil. Zira
Jarmusch bu konuda Tomas Alfredson’ın 2008 yapımı Låt den rätte komma in, Neil
Jordan 2012 yapımı Byzantium ve Park Chan-wook’un 2009 yapımı Bakjwi ile
birlikte anılacak yeni dönem vampir filmlerinin öncülerinin arasına katılan bir
film yapar. Daha sonraki yıl da bu minvalde filmlerle karşılaşmamız da tesadüfî
olmasa gerek.
Jarmusch, bizi vampir dünyasında bambaşka bir deneyime ve
muhteşem bir aşk hikâyesine tanık ediyor. İnsanlara tuzaklar kurarak, öldürerek
hayatını devam ettiren, şatolarında insanlardan uzak yaşayan vampir anlayışının
tersine, insan öldürmeyi barbarlık olarak gören, fazlasıyla entelektüel, dünyanın
gidişatını etkilemiş, tüm acıları, kıyımları görmüş ve bu eşsiz yaşantı
karşısında tarifi mümkünsüz bir olgunluğa erişmiş karakterlerdir vampirlerimiz
bu kez. Özellikle film boyunca tanıdığımız dört vampir içerisinde diğerlerinden
kısmen daha yaşanmışlığı az olan Eva’nın kardeşi Ava hariç Adam (Tom
Hiddleston), Eve (Tilda Swinton) ve tanıyıp, tanıyabileceğimiz en yaşlı,
filozof karakter olan Christopher Marlowe’un (gerçekten yaşamış bir şair, oyun
yazarından adını alır) yaşantılarına, kişiliklerine özenmemek, tutulmamak
mümkün değil. Birbirleriyle de çok anlamlı bir ilişkileri olan –Adam ile Eve
sevgili, Marlowe (John Hurt) de arkadaş- bu üçlünün, bizi bizden alan, adeta
hipnotize eden bir sahneleri var ki…
Kan ile Buluşan Bedenlerin Kendinden Geçişi
Kendilerini hayata bağlayacak tek yaşam kaynağı olan kanı,
bin bir zahmetle, insan öldürmeden ya da ölümüne sebep olmadan bulmuşlardır yine
karakterlerimiz. Ve elbette vampir evriminde oldukça ilerlemiş bir noktada olan
karakterlerimiz, yaşam enerjilerini içmeyi adeta bir ritüel havasında
gerçekleştireceklerdir. Minik, şık kadehlerine koydukları kanı, büyük bir
nezaketle içerler. Jarmush, bu kısacık ama vampirlerimiz için eşsiz anı
yakalayabilmemiz için tek tek her karakterimizi ayrı ayrı perde ile buluşturur.
Karakterlerimizin kanı yudumlamaları bile bambaşkayken, kan ile buluşan
vücutların kendinden geçişi karşısında, söylenebilecek laf yoktur. Zevkin
doruklarına çıkan Eva, Adam ve Marlove’nin bu yaşadığı deneyimi ilk kez
uyuşturucu kullanan bir insanın haline ya da muhteşem bir seks deneyimi yaşayan
birinin orgazm olmasına benzetebiliriz ancak. Zira böylesi bir hazzın başka
türlü yaşanma ihtimali pek yok gibi. Jozef van Wissem & SQÜRL ‘un lavtadan
ve gitardan çıkan muhteşem tınılarıyla hayat bulan Sola Gratia parçasının
eşliğinde tanık olunan bu eşsiz deneyime, şahit olmak bile çok anlamlı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder