13 Ağustos 2018 Pazartesi

!f İstanbul: Zoologiya



Gregor Samsa her defasında küllerinden yeniden doğuyor.

İnsanlık tarihinde iz bırakmış en önemli romanlardan birisi Franz Kafka’nın Dönüşümü’dür hiç kuşkusuz. Hayatın rutininde gittikçe silikleşen yaşamı, adeta bir girdap gibi içine alarak başkalaştırmıştır Gregor Samsa adlı karakteri. Samsa her ne kadar bir sabah uyandığında hamamböceği olarak uyanmasına ailesi gibi kendisi de anlam veremese de aslında yaşadığı hayata bir karşı duruş sergilemiştir. Kendine yer bulamadığı dış dünyadan sıyrılıp, iç dünyasına çekilmiştir. İşte bu muhteşem roman, basıldığı 1915 yılından bu yana sanatın birçok dalına fikri ile sirayet etmiş, eskimeyen hatta zaman geçtikçe daha da keskin bir tada sahip olan şarap gibi değerlenmiştir adeta. Ve tabi sinema da Kafka’nın bu ölümsüz eserinden nemalanmayı bilmiş, ekspresyonizm ve varoluşçuluk akımlarının etkisinde Samsa’nın takipçilerini beyaz perde ile buluşturmuştur. Gregor Samsa her defasında küllerinden yeniden doğmuştur.

Dariush Mehrjui’nun 1969 İran yapımı Gaav, bir ineğe dönüşmeye başlayan Hasan üzerinden rejimin eleştirisini yapması, Jonas Alexander Arnby’nin 2014 Danimarka yapımı Når Dyrene Drømmer, bir kurt kadına dönüşen Marie üzerinden feminizmi yüceltmesi, Nicolette Krebitz’in 2016 Almanya yapımı Wild ise bir kurt ile birlikte yaşamaya başlayan Ania üzerinden modern toplum kurallarını inkâr etmesi ile öne çıkar. Hem aslında bana kalırsa bizden birçok yönden çok daha üstün olan hayvan tarafına geçmeyi tercih etmişlerdir hem de hedeflerine aldıkları bir sıkıntıyı dillendirmiş ya da bir durumu savunmuşlardır bu karakterler. Özellikle bu filmlerdeki karakterler, ya toplum tarafından itelenmiş ya da karakterin kendisi bir türlü farklılıklarından dolayı toplum ile tam olarak bir uyum sağlayamamıştır. Belki de başkalaşmalarının sebebi, farklı olana tahammülü olmayan toplum içerisinde kabuk değiştirerek hayatta kalmaktır kim bilir? Uzun lafın kısası daha üzerine çokça konuşulacak çokça da referans verilecek olan bu halka Ivan I. Tverdovskiy’in Zoologiya filmiyle biraz daha genişlemiştir.


Başkalaşımın dayanılmaz ağırlığı…

İkinci uzun metrajı Zoologiya ile oldukça başarılı bir filme imza atan Rus yönetmen Tverdovskiy, nispeten alışık olduğumuz kurt kadın özelinde uzayan dişler, tüyler yerine çok daha orijinal bir imge seçiyor; bir kuyruk. Natasha (Natalya Pavlenkova) arkadaşı olmayan, iş yerinde sürekli dalga geçilen, hor görülen, Kilise tarafından bile kabul edilmeyen yalnız bir karakterdir. Hayatta tek iletişim kurduğu kişi olan annesi bile onu dinlemeyi değil kendi konuşmayı tercih etmektedir. Natasha’nın bu yalnızlığını giderecek ya da onu bir şekilde anlamsızca geçen hayatında bazı radikal değişimler yaptıracak şey  ‘kuyruk’ olur. Lakin bu kez de farklı ve aykırı olduğu için öncekinden çok daha sert bir ambargo ile karşılaşacaktır Natasha.

Zoologiya, güçlü bir alt metne sahip ve fazlasıyla metaforlardan beslenen, satır satır okunmak istenen bir yapım. Öncelikle Natasha’nın çalıştığı hayvanat bahçesinin, karakterimizin din, toplum kuralları gibi şeylerle çevresine insanlık tarafından örülen kafesin bir alegorisi olduğunu belirtmem gerek. Doğal ortamından koparılıp da sırf insanların eğlenmesi için kafeslere konulan hayvanlar ile toplum tarafından olduğu gibi kabul edilmeyen ve bu nedenle de çembere sıkıştırılan Natasha arasında hiç fark yok. Hatta film bu söylemi, Natasha’nın annesi üzerinden Tanrı’ya kadar götürmekten geri durmuyor. Karakterimizin bir tür tövbe ediş gibi annesinin ayaklarına kapanıp, adeta çarmıha gerilen İsa gibi Tanrı’nın sevgisini beklemesi bile cevap bulmuyor. Zaten Natasha’nın annesinin, kedisini mart ayı azgınlığına tutulduğu için odaya kilitlemesi ile bir bakıma da penisi temsil eden kuyruğun sahibi olarak Natasha’ı tıpkı diğerlerinin yaptığı gibi o sıkıştırıldığı çemberin içine itelemesi aynı şey değil midir?


Hayıflanmak yerine harekete geçen güçlü bir karakter.

Natasha’nın bu tuhaf durumunu estetik ya da çekici bulan radyolog karakterinin davranışları ise filmin belki de kuyruk kadar hatta ondan da çok enteresanlık barındıran anlarına şahit ediyor bizleri. Zira kuyruğu gördüğü andan sonra Natasha’ya adeta tutulan bu karakterin de aslında diğerlerinden bir farkı yoktur. Natasha’ya değer veren bu kişinin tutumu ise sadece kuyruğundan dolayıdır. Natasha’yı zevkin doruklarına çıkarmayı bilen oldukça başına buyruk olan kuyruk, Peter nezdinde de aynı sebepten ilgi görmektedir. Bunu da fark eden Natasha ise elbette böylesine bir aşağılanmaya izin vermeyecektir. Zira yalnız kalsa bile kendini kullandırtmaya ve birilerine yaranmaya tahammülü yoktur. Hatta tamamen yalnız kaldığında bile hayıflanmak yerine harekete geçer. Karakterimiz, belki annesi tarafından bir Kilise’ye dönüştürülen evi değil ama kendisine yardımcı olamayan ya da olmayan hastaneyi dağıtmayı ihmal etmez. Böylece sadece hastaneden değil çürüyen, işe yaramaz devlet yapısından en azından intikamını alır.

Üzerine uzun analizler yapılabilecek güçlü alt metni, Natasha’ya hayat veren Natalya Pavlenkova’nın kıskanılası oyunculuğu, etkili kamera kullanımı ile bu baş döndürücü filmin son bir bonus olarak seyirciye armağan ettiği etkileyici finali de cabası oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder