1993 yılında Steven Spielber’in imza attığı Schindler's
List, gerçekten yaşanmış olaylara dayanan, gelmiş geçmiş en güçlü dramlardan
biri olarak anılmakta. Oscar Schindler adlı bir Nazi üyesi, işadamının, tek
derdi para kazanmakken, 1100 tane Polonya Yahudisi’ni ölümden kurtarması gibi
bir iyiliğe nasıl karar verdiğini ve bu sürecin nasıl işlediğini gözler önüne
serer film. İnsanlığın bilinen en büyük soykırımlarından biri olan Yahudi soykırımının
ve bu süreci azdıran İkinci Dünya Savaşı’nın bugüne kadar sayısız filmi
yapılmış ve yapılmaktadır. Her biri de değindiği konu itibariyle fazlasıyla
çatışması güçlü dramlar olarak akıllardan çıkmaz. Lakin İkinci Dünya Savaşı,
Naziler, Yahudi Soykırımı denilince ilk akla gelen filmlerden biri kuşkusuz
Schindler's List olur. Zira vermek istediğini, mükemmel bir ustalıkla perdeye
yansıtan film, başta Oscar’da yedi ödül birden olmak üzere birçok festivalden
eli kolu dolu dönmüştür. Gettolarda yaşayan Yahudilerin, Schindler’in
fabrikasında nasıl işçi yapıldığını, bu sürecin ne kadar büyük zulümlerle
yaşandığını gözler önüne seren filmin çoğunluğu bir ölüm kampında geçmez. Lakin
Yahudi Soykırımı ile anılan lanet olası Auschwitz’e uzanan bir sahne var ki…
Oscar Schindler’in fabrikasında çalıştırmak (Ölümden
kurtarmak) için aldığı Yahudilerden kadın olanlar yanlışlıkla Auschwitz’e
götürülür. Burası öylesine bir ölüm makinesi olmuştur ki, öldürme, katletme
konusundaki namı fazlasıyla yüksektir. İşte böylesine kötü namı dilden dile
dolaşan toplama kampında, yapılan katliamları ve bu katliamların ne şekilde
gerçekleştirildiğini bilen kadınların, bahsedeceğimiz sahnede yaşadıkları
tarifi mümkünsüz sanırım. Gelir gelmez saçları kesilmeye ve soyundurulmaya
başlayan Yahudi kadınlar, birazdan banyo adı altında gaz odasına tıkılacakları
korkusunu yaşamaya başlarlar. Zira nice Yahudi’nin banyolara toplu olarak
sokulup, gaz ile çığlık çığlığa katledildiklerini dinlemişlerdi, belki de
defalarca. Birazdan öleceğini, hem de acı çekerek öleceğini bilen bir insanın
korkusu daha saçları kesilirken kadınların yüzlerine yansımıştır. Titreye
titreye, istemeyerek soyunan, ayaklarını sürüye sürüye banyoya giren kadınların
gözlerindeki telaş, vücutlarındaki sarsıntı kelimelerle anlatılamayacak kadar
etkili ve gerçekçidir. Banyonun kapısı kapandıktan sonra hepsinin ağlayarak
birbirine sarıldığı o kısacık bekleme anı, dünyanın en uzun bilinmezlik anından
daha uzun sürer. Bir de bu bitmek bilmez bekleyişin ardından gelen zifiri
karanlık artık umutları tamamen tüketir. Sonrası mı? Sonrası hiç beklenmedik
şeylere gebedir. Ve bu anlar gerçekten anlatılamaz. Ancak izleyip, o kadınları
görmeniz, onlarla birlikte o duyguları yaşamanız, iliklerinize kadar
hissetmeniz gerekmekte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder