Görsel ve İşitsel Bir Şölen
Sinemanın dahi çocuğu Xavier Dolan’ın yönetmenlik
kariyerinin üçüncü filmi olan Laurence Anyways, kuşkusuz filmografisinin en
iyilerinden. Dolan’ın sinematografi anlamında tam olarak bir mucize yarattığı,
abartısız bir görsel ve işitsel şölen olan filmin elbette tek artısı biçimi
değil. Film, oyunculuk, karakter yaratımı, yönetim, senaryo, görsellik,
müzikler, kurgu yani kısacası bir filmde olması gereken niteliklerin hepsinin
altından şaşırtıcı bir ustalıkla kalkan bir yapımken bir de tüm bunların
yanında aynı gururla durabilecek mesajıyla da takdiri hak ediyor.
Her filminde belki biraz da kendi kimliğinden dolayı LGBTİ
bireylerin yaşantısına değinen Dolan, Lurence Anyways’de de odağına bir trans
bireyi ve onun çetrefilli hayat hikâyesini alıyor. Laurence Aila adlı bir
adamın otuzlu yaşlarındayken, hayatına az çok yön vermişken kendini asıl
tanımaya başlaması ve buna yönelik radikal kararlar alması çok da alışılagelmiş
bir durum değil elbette. Kariyerinde bir yere gelmiş, evlenmiş bir adam bir gün
aslında erkek bedeninde bir kadın ruhunu taşıdığını anlıyor. Hayatının bundan
sonrasına trans olarak devam etmek istiyor. İşte Laurence’nin bu büyük ve samimi
kararını uygulamaya başladığı ilk gününe iş yerinde şahit oluyoruz öncelikle. Bu,
toplumun büyük bir kesimine oldukça sıra dışı gelecek sahne Laurence’nin sınıfa
girmesiyle başlar.
Büyük ve Samimi Kararın İlk Günü
Laurence, tedirgin adımlarla girdiği sınıfta, tepedeki
insanlık adına büyük devrimleri başlatmış önderlerin fotoğraflarının altına
gelip durur. Bir nevi onlar gibi büyük ve anlamlı bir devrimin öncülüğünü
yapıyordur çünkü o da. Akademisyenlik kariyerini trans olarak devam ettirmek,
hala birçok şeyi kafalarda aşamamış bir dünya için ne de olsa büyük bir eylem,
anlamlı bir adımdır. Hocalarını gören öğrencilerin kısa bir süre devam eden
çıldırtıcı sessizliği sonrasında gelen soru ile bozulur. Böylesine cesur bir girişten sonra gelecek
soru tıpkı Laurence gibi biz seyircilerin de yüreğini ağzına getirir. Fakat o
soru, işte o soru… Laurence, bu sorudan önce hala kararını veren ama
kelepçelerinden kurtulamayan bir tutsakken,
sorudan sonra her şey değişir. Kameranın hızlıca ona yaklaşması ve
sonrasında okul koridorlarında yürüyüşü muhteşem bir duygu tırmanışı yaratır.
Her adımda daha da kendine güvenen her adımda daha da özgürleşen bir Laurence
görürüz. Her biri ayrı anlamdaki bakışların altında adeta tüm insanlığı, tüm
zamanları geçip deviren bir Laurence izleriz. Böylesine anlamlı bir yürüyüşün Headman’in
Moisture parçası eşliğinde, Dolan kamerası ile nasıl da daha da bir
anlamlandığını nasıl da daha coşkulu, iddialı olduğunu anlatmak yerine
izlemeniz gerektiğini söylemeliyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder