Yugoslovyalı Dušan Makavejev, ülkesinin Josip Broz Tito
dönemindeki özgürlükçü ortamının da etkisiyle sosyalist ya da kapitalist olsun,
haksızlığın, adaletsizliğin olduğu tüm sistemlere, yönetimlere, liderlere
eleştiri oklarını fırlatmaktan geri durmayan bir sinemaya imza atmıştır. Žika
Pavlović , Saša Petrović , Želimir Žilnik, Mika Antić , Lordan Zafranović ,
Mića Popović ve Marko Babac gibi isimler ile birlikte Yugoslav Black Wave
(Yugoslav Kara Dalgası) hareketi yönetmenlerinden olan Makavejev, tüm hareketin
en öne çıkan ve en ayrıksı isimlerinden de biri olmuştur. Fransız Yeni Dalgası’ndan
da etkilenen ve hiçbir şekilde bir manifestosu olmayan bu akımın içerisinde
Makavejev’i Kara Dalga’nın Godard’ı olarak ananlar olmuştur. Lakin Kara
Dalga’yı yaşatan en önemli isimlerden olan Makavejev’in tüm aykırılıklarına
rağmen Godard’dan daha duygusal ve elbette daha umutlu bir sinemaya imza
attığını inkâr edemeyiz.
Makavejev, o dönem Komünist Partiyi eleştiren fakat sosyalizme
de sıkı sıkıya bağlı olan Praxislerden etkilenmiş, “Birey için özgürlük, herkes
için özgürlük sağlar.” görüşünü benimsemiş ve filmlerine de bu bakış açısını
yansıtmıştır. Özellikle Josef Stalin’in Sovyet Rusya’da uyguladığı yönetim
şekli başta olmak üzere, Amerika’yı hatta kısmen birçok lidere göre daha
özgürlükçü olan kendi ülkesinin lideri Tito’yu eleştirmeyi, gizlenmeye
çalışılan suçları açık etmeyi bir görev bilen Makavejev, bu yönüyle bir nevi
hafriyat (kazı) sineması da yapmıştır denilebilir. Özellikle Stalin döneminde Polonya’da
işlenen en büyük insanlık suçlarından olan Katyn Katliamı ile ilgili olan
belgesel görüntüleri Sweet Movie filmine yerleştirerek, o dönem hala Rusya
tarafından üstlenmemiş, inkâr edilen bir suçu gözler önüne seren Makavejev’in
cesareti ve olaylara hâkimiyeti, gerçekçiliği takdire şayan değil de nedir?
Lakin onun bu sivri, hâkim olamadığı dili, keskin gözleri, ayrıksı tarzı
ülkesinden ayrılmak zorunda kalmasına neden olmuş, filmleri de hep sansürün
engeline takılmıştır. Peki, tüm bunlar onu yolundan döndürmüş müdür? Elbette
hayır!
Sinemasını bir gerilla operasyonuna benzeten Makavejev, daha
ilk filminden tarzını oluşturmuş ve asla farklı bir yola kaymamıştır. Kapitalist
sisteme ve böylelikle Hollywood sinemasına, Sovyet yönetimine ve böylelikle
Sovyet sinemasına da karşı olan Makavejev, Sergey Ayzenştayn’ın entelektüel montajından,
Dziga Vertov’un avangart , Luis Bunuel’in sürrealist sinemasından
etkilenmiştir. Avusturyalı psikanalist Wilhelm Reich’ın sosyalizm ile
cinselliği birlikte ele alan, cinsel özgürleşme olmadan hiçbir özgürlüğün
olamayacağını savunan teorilerinden oldukça etkilenen Makavejev, filmlerinin temeline bu
görüşü oturtmuş hatta en önemli yapımlarından W.R. - Misterije Organizma’da
tamamen Reich’in teorilerine odaklanmıştır. Makavejev’in aşırı cinsellik içeren
hatta yer yer pornografi, pedofili düzeyindeki sahnelerinin kaynağı da Reich’in
iddialarının savunusunun bir parçasıdır. Viyana Aktionismus adlı radikal
sanatsal hareketin öncülerinden Otto Muehl’in performanslarından etkilenme ise
oldukça ileri düzeydedir. Zira özellikle yönetmenin en çok tanındığı Sweet
Movie’de Muehl’in performansını izliyormuşsun hissiyatını yaratan birçok sahne
ile karşılaşmak işten bile değil.
Sarkastik tarzıyla mizahı aynı potada eritmeyi başaran
Makavejev’in sinemasının alegoriden, metaforlardan fazlasıyla beslendiğini
söylemeye gerek bile yok. Zira Makavejev sinemasında karşımıza çıkan her
imgenin, her yazının, görüntünün bir anlamı vardır. Hiçbir şey onun sinemasında
rastgele karşımıza çıkmaz asla. Tüm filmini baştan aşağı, incelikle dokurken
hiçbir anını müziksiz bırakmamıştır da. Kurmaca, belgesel ve buluntu
görüntüleri filmlerinde bir arada kullanmayı, alakasız kişileri, görüntüleri
filmlerine monte etmeyi seven bu anlatmakla bitmeyecek, ne desek ne söylesek
eksik kalacak adam, Makavejev’i her biri bir hazine değerindeki beş filmiyle
daha yakından tanıyalım ister miyiz?
1)Sweet Movie (Tatlı Film) – 1974
Makavejev’in bana kalırsa en sert, sınırları aşan ve en
büyük başyapıtı olan Sweet Movie, kapitalizm ile Stalinizm eleştirisini aynı
potada eritiyor. İki bölüm halinde tasarlanan filmde birinci bölümde kadın
vücudunun metalaştırılması ve dolayısıyla kapitalizm, ikinci bölümde ise lider
fetişimi ve böylece Stalinizm eleştirisi karşımıza çıkıyor. Birinci bölümdeki
dünyanın en zengin adamı, evinin her bir tarafındaki özgürlük heykellerinden de
anlaşılacağı üzere Amerika’nın metaforu, ikinci bölümdeki Potemkin Zırhlısı’nı
andıran geminin, parkalı kaptanı Anna Planeta da Stalin’in metaforu olarak
oldukça uzak duracağımız, fazlasıyla imtina edeceğimiz karakterler olarak
çiziliyor Makavejev tarafından. Üstelik Makavejev, bu birbirinden ayrı
hikâyelerin kahramanları arasında bazı ortak (ağız fıs fısı) hareket ile her ne
kadar ayrı şeyleri savunsalar da birbirlerinden hiçbir farkı olmayan dünya
liderleri olduklarını apaçık dile getiriyor.
Makavejev’in Katyn Katliamı görüntülerine yer verdiği, sırf
bu nedenle de en cesur filmi olan Sweet Movie, Otto Muehl’in performanslarından
etkilenen, oldukça zorlu sahneleriyle kolay yenilip, yutulamayacak filmlerden
biri. Bu görüntüler üzerinden de elbette modern toplumun, kapitalist düzenin,
steril yapısının büyük bir yalan, bir makyaj olduğunu dile getirdiği bir
gerçek. Filmin ikinci bölümündeki Muehl sahnelerindeki kusma eyleminin ekspresyonizmi,
anlaşılamayan konuşmaların ise Lacancı bir anlayışı temsil ettiği, metaforların
ilmik ilmik döşendiği, müziklerin hiç susmadığı, sarkastik ve faklı türlere göz
kırpan yapısıyla Sweet Movie, elbette herkesin izlemekten hoşlanacağı bir film
değil. Lakin söylediklerine kulak verilip, zorlu sahnelerin üstesinden
gelinirse sonunda hala umut var diyen, tarifi mümkünsüz bir hazine ile
karşılaşacağınızı garanti ederim.
2) W.R. - Misterije Organizma (W.R: Organizmanın Sırları) – 1971
Makavejev’in Amerika’da ve Yugoslavya’da çektiği filmi W.R.
- Misterije Organizma, psikanalist kuramının kurucusu Sigmund Freud’un veliahtı
olan Wilhelm Reich’in yaptığı çalışmalara odaklanıyor. Sosyalizm ile
psikanalizi bir araya getirmeye çalışan aykırı psikanalist Reich’in kuramlarını
daha yakından tanıdığımız filmde, kurmaca, belgesel ve arşiv görüntüleri bir
arada kullanılıyor. Fakat Makavejev, kurmaca bölümler ile belgesel görüntüleri
arasında aynı diyalogları kullanarak bütünlüğü sağlamayı biliyor yine de. Baskıcı
rejimlere olan hayranlığın sebebi olarak cinsel baskıyı gören, 68 hareketinde
etkili olan Reich’i odağına alan filmde, kurmaca ile izlediğimiz kısımlarda Reich’i
özgürlükçü bir kadın olan Milena, Stalin’i ise aşırı kasıntı, buz patencisi
Vladimir İlyich temsil ediyor.
W.R. - Misterije Organizma, Makavejev’in en az Sweet Movie
kadar belki de ondan da daha fazla okumaya müsait olan filmidir. Zira sadece
Reich değil heykeltıraşların, kadın mastürbasyon eğitimcilerinin,
psikanalistlerin eserleriyle, teorileriyle vs perdede arzı endam ettiği bir
film var karşımızda. Duvar yazılarından reklam jinglerine, Reich’in gerçek ses
kayıtlarından üst sese, komünist marşlardan şarkılara, fotoğraflardan gazete
kupürlerine, filmle alakası olmayan görüntülerden (Vietnam Savaşı protestocusu)
Stanilist dönem filmlerinden parçalara
kadar yok yok. Mkavejev’in yine Stalinizme verip veriştirdiği, filmografisinin
belki de en karmaşık, en çok yüklü filmi olan W.R. - Misterije Organizma, emin
olun ki iyi bir özümsemeyle akılınızı baştan alacaktır.
3) Ljubavni slucaj ili tragedija sluzbenice P.T.T. (Santral Memuru) – 1967
Bir santral memuru kadın ile fare avcılığı yapan devlet
görevlisi adamın arasında yaşanan aşka odaklanan, Makavejev’in ilk filmi olan Ljubavni
slucaj ili tragedija sluzbenice P.T.T., Yeni Dalga’dan oldukça etkilenmiş bir
yapım. Yer yer Godard filmi izliyormuş hissiyatını yaşatan filmin, politik yanı
olmakla birlikte, daha çok yaşanılan aşkı ve aşkın yapabileceklerini temeline
yerleştiriyor. Makavejev’in çizdiği belki de en sade, en naif karakterleri ile
tanıştığımız filmde, sökülüp yapılan yolları, fare avlayan çalışanları, her
anlamda yetemeyen kaynakları ile Yugoslavya’nın kısa bir özeti de veriliyor.
Kameraya bakarak konuşan karakterleri, sıçramalı kurgusu,
ses miksajı ile oynama gibi hareketleri ile daha tam olarak Makavejev tarzının
oluşmadığı bu erken dönem filmin hikâyesini anlatırken flashforwad ile ileriye
sarması kurguyu oldukça etkili hale getiriyor. Makavejev’in filmografisinde
çokça karşımıza çıkan yumurta(üreme, yeni bir hayat), fare gibi imgelerin
oldukça yer kapladığı filmin değeri asla azımsanmamalı.
4) Covek nije tica (İnsan Kuş Değildir) – 1965
Makavejev’in ilk göz ağrısı olan bu siyah-beyaz film,
temelde iki çiftin üzerinden ilerler. Bir fabrika işçisi ve onun karısı ile bir
tekniker olan Jan ve onunla aşk yaşayan berber Rajka arasında yaşanılan ilişki,
güç dengesi ve aldatma tüm filme yayılan hikâyenin dönemeçlerini oluşturur.
Birbiriyle eş zamanlı ilerleyen bu ilişkilere aynı zamanda da yaşanılan şehrin
çamurlu yolları, sisli havası, fabrika seslerinin susmadığı kasvetli, boğucu
şehir eşlik eder. Bu şehri Yugoslavya’nın alegorisi olarak görmemiz gerektiğini
söylememe gerek yok sanırım. Fabrikanın yöneticisinin odasının penceresinden
görünen şehir tasvirinin Andrey Tarkovski’nin Stalker filmindeki şehir
tasvirinden pek de farkı yoktur. Üstelik çorak arazileri, emeği sonuna kadar
sömürülen işçileri, erkekler tarafından horlanan kadınları, aldatılan,
hayalleri çalınan ilkeli insanları en önemlisi ise hipnoz edilen halkı ile
Yugoslavya karşımızda tüm gerçekliğiyle arz-ı endam etmektedir.
Makavejev’in ilerleyen yıllarda yavaş yavaş şekillenecek
kendi şahsına münhasır sinemasının ilk nüvelerini gördüğümüz Covek nije tica,
ilk eser için oldukça donanımlı. Makavejev’in filmografisinde sıkça karşımıza
çıkacak olan vücut performansları, her biri birbirinden anlam yüklü imgeleri,
entelektüel montajı, hareketli kamerası ve daha niceleri ile karşılaşırız.
Filmin en unutulmaz anları ise paralel kurgu sahnesidir hiç kuşkusuz. Jan’ın
bir tarafta onuruna düzenlenen gecede ödül almasını izlerken aynı anda Rajka
tarafından ihanete uğramasını izlediğimiz sahnenin iç içe geçtiği anlar
unutulmaz sahneler arasında yer almalı bana kalırsa.
5)The Coca Cola Kid (Coca Cola Çocuk) – 1985
Mkavejev’in gerçek bir firmanın adını ve logosunu
kullanmasına rağmen firmanın filme sponsor olmadığı hatta haberlerinin bile
olmadığını söylemek gerek öncelikle. Bu nedenle filmin ismine bakarak The Coca
Cola Kid’i bir markayı anlatan ya da öven yapım olarak düşünmemek gerek. Aksine
Makavejev, Coca Cola makasını kapitalist sistemin bir metaforu olarak
kullanıyor aslında. Filmde kapitalist toplumun bekasının bekçisi olarak çizilen
Coca Cola’nın ceosu olan Becker karakterinin karşısına Avustralya’da bir taşra
bölgesinde yerel bir gazoz şirketinin sahibi T. George McDowell yerleştirilir.
Kapitalizm karşısında dürüst bir şekilde üretim yapan yaşlı ama güçlü
karakterimiz, kapitalizm karşısında ne kadar dayanabilecektir.
Oldukça etkileyici bir final ile biterek seyirci olarak
bizleri şaşırtan filmde yaşanılan aşk hikâyesi de fazlaca yer etmektedir. Yine
sürrealist dokunuşları, politik söylemleri, provokatif yanlarıyla bir Makavejev
filmi esintileri taşıyan filmin, yönetmenin filmografisinden epey ayrıksı
durduğu da bir gerçek. Zira akıcı yapısı, anlaşılabilir hikâyesi Mkavejev
filmlerine aşina olanları şaşırtmıyor desem yalan söylemiş olurum. Lakin yine
de en önemlisi amacıyla tam anlamıyla bir Makavejev filmi olan The Coca Cola
Kid, kapitalizme teslim olmamak için çılgınca fikirlere açık olanlara gelsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder