Arjantin asıllı fakat Fransa’da büyüyüp eğitimini
gören Gaspar Noé, yönetmen yardımcılığı ile başladığı sinema yolculuğuna kısa
metrajlarla devam etti bir süre. Orta metraj olarak da tanımlayabileceğimiz
Carne’den tam yedi yıl sonra ilk uzun metrajı ile seyirciyle buluşan Noé, birçok
seyirciyi şok edecek bir filme imza attığını gösterdi. Bir kesim onun sert,
aykırı sinemasından uzak durma kararı alırken bir grup da yeni yapımlarının
yolunu merakla beklemeye koyuldu. Fakat Noé, asla bir Hollywood yönetmeninden
beklenildiği gibi her yıl bir filme imza atmadığı gibi hayranlarını uzun yıllar
sinemasına hasret bırakmayı tercih etmiştir hep. Böylece zaten sinemasına
hayran olan kesimin merakını, isteğini de doruk noktasına çıkarmaktadır. Noé,
birçok aykırı yönetmen gibi sinemanın genel geçer kodlarını bozan, ahlaki
saçmalıklara pabuç bırakmayan, seyirciyi mutlu edecek değil onları rahatsız
edecek bir sinema anlayışını benimsemiştir bugüne kadar. Duymak
istemediklerimizi, sürekli üzerini örtmeye çalıştıklarımızı inadına yüksek
sesle söyleyen, kemiklerimizin her zerresinde gerilimi, acıyı hissettiren
filmlerin mimarıdır o. Üstelik bu yaptığı sinemadan öylesine memnun, öylesine
de barışıktır. Severek, özenerek ve samimiyetle yaratır her bir eserini Noé.
Sonra da hiçbirini birbirinden ayırmadan kucaklar, sahiplenir, savunur. Elbette
bu keskin, sert ve rahatsız edici tarzından dolayı bir kesimin nefretini
kazanmıştır. Fakat onun karşısında benim gibi ona ve sinemasına aşık olan bir
kesimi de kazanmıştır. İşte böylesine keskin hatlara sahip Noé’nin tüm
filmografisine daha yakından bakmaya ne dersiniz?
1)Love (Aşk) -2015
Her filmi ile dikkatleri üzerine çeken Gaspar Noé, son filmi Love ile ise tam anlamıyla olay
yarattı. Estetik erotizm olarak filmini tanımlayan Noé, üstelik bu oldukça
hedef haline gelecek filmini 3D olarak çekerek cesaret ve yenilikçilikte sınır
tanımadığını dosta düşmana ilan etmiş oldu. Noé, bugüne kadar genel seyirci
tarafından izlenilmesi zor ya da kabul edilemez mevzuları (seks, şiddet,
uyuşturucu, tecavüz, ensest vb)sinemasına büyük bir arzu ve içtenlikle
yedirmiş, sinemanın asi çocuklarından biriydi zaten. Lakin bu asi çocuğun
hayranlarına çok daha büyük bir sürpriz hazırladığını kim tahmin edebilirdi ki?
Noé, olağanüstü bir aşk hikâyesine yerleştirdiği üçlü seks sahnesiyle de
sinemada bir milat yaratmıştır. Zira bugüne kadar ki üçlü ilişki filmlerinde
rastlamadığımız düzeyde, cesur, estetik ve iddialı bir sahnedir bu.
Cinselliğin estetik ile büyülü
dansına şahit olmak hem de bir aşk filminin tüm duygusallığını yaşamak
istiyorsanız Love, tam da o film.
2)Irreversible (Dönüş Yok) – 2002
Irreversıble çekildiği günden bu yana rahatsız edici
sahneleriyle konuşulur. Seyirciyi görmek
istemediği, rahatsız olduğu mevzuları izlemeye zorlayan hatta mecbur bırakan Noé,
diğer filmlerinde olduğu gibi Irreversıble’de de takıntılı olduğu mevzulara
devam eder.
Klasik sinema kurallarını alt üst etmekten büyük keyif alan Noé,
daha filmin jeneriğinde başlar dengelerle oynamaya. Düzensiz, çarpık şekilde
akan jenerik ilk anından seyirciyi sarsacak film hakkında ipucu verir. Irreversıble,
hikâyenin en sonundan başlar kendini seyrettirmeye. İzlenilen filmin oldukça
sert olduğu da su götürmez bir gerçek olunca, ilk sahnelerden nefessiz
kalınıyor denilebilir. Çoğu yönetmenin tercih ettiği gibi huzurlu anlardan
başlayıp yavaş yavaş tansiyonun yükselmesine ve finalde zirve yapmasına alışık
olan seyirci Irreversible’de birdenbire kendini en üst noktada bulur. Bu durum
seyircinin tansiyonunu ilk andan yükseltmeye yeter de artar bile.
Sinema tarihinin en etkileyici, en sert, en aykırı intikam
hikâyelerinden biri olan Irreversible, sinirleri alt üst edecek bir film.
3) Enter The Void (Boşluk) – 2009
Gaspar Noé’nin Tokyo’da çektiği Enter The Void, kendisinin deneyimlerinden
yola çıkılarak hayat bulan bir film. Bu nedenle özellikle karakterlerin
uyuşturucu kullandığı sahnelerde onların yaşadıklarını bize anlatamaya çalışan
Noé, bunda fazlasıyla başarılı. Uyuşturucu madde kullanıldığında kullanıcının
beynine bizi konuk eden Noé, o büyülü dünyanın aldatmacasına bir an için bizi
de kaptırır. Filmin en enteresan yanı ise kahramanımız bellediğimiz karakterin
kısa süre içerisinde ölmesi olur. Neyse ki bizi ruhani olarak da olsa yalnız
bırakmayan karakterimiz, kız kardeşini takip ederken onunla ensestliğe varan
ilişkisine daha yakından bakmamıza izin verir. İki kardeş arasındaki ilişkiyi
anlatan en aykırı filmlerden biri olduğuna kesin gözüyle bakılacak Enter The
Void, için tabularınızdan kurtulmanız gerektiğini belirtmek gerek sanırım.
Uzun süresi, cesur sahneleri, sert tarzı ile izlenebilmesi her baba
yiğidin harcı olmayan bu film, dumanlı kafalara selam çakan bir başyapıt
kesinlikle. Her filmiyle olay yaratan Noé, uyuşturucu konusundaki uzmanlık belgesini
bu filmle sonuna kadar hak etmiştir. Fakat filmle ilgili unutmamamız gereken en
önemli şeylerden biri de görüntü ve kamera kullanımındaki kusursuzluk olduğunu
belirtmeden geçmeyelim.
4)Seul Contre Tous (Herkese Karşı Tek Başına) – 1998
Noé’nin ilk uzun metrajı olan Seul Contre Tous, yedi
yıl önce kamera arkasına geçtiği kısa filmi Carne’nin bir nevi detaylandırılmış
hali aslında. Noé, Carne’de değindiği
konunun aynısına yine parmak basmakta. Fakat bu kez başkarakterimiz olan Kasabı
(isminin ne olduğunu film süresince asla öğrenemiyoruz) daha yakından
tanımamızı, onun kafasının içindeki tüm düşünceleri öğrenmemizi sağlıyor Noé bu
filmde. Yalnız karakterin detaylandırılması, onu daha da yakından tanımamız
sanılmasın ki karakter ile özdeşleşmemize yardımcı oluyor. Aksine karakterin
her konuşması –ki durmadan konuştuğunu düşünürsek- ondan bizi bir adım daha
uzaklaştırıyor. Ondan tiksinmemize, onu iç dünyamızda aşağılamamıza sebep
oluyor. Tabii bunun en büyük sebebi de bana kalırsa bir nevi gerçeklerden
kaçış, kabul etmeme ruh durumu ile ilgili. Zira karakter, tüm insanlığın
aklından geçirdiği lakin modern dünyanın ayıplamasından, dışlamasından
korktukları için söyleyemediği şeyleri çok rahat bir şekilde dillendiriyor.
Kasap, insanlığın bastırmış olduğu duygularını seslendiren, eyleme geçiren,
insanlığın kabul etmediği, kesip atmak, unutmak istediği yanını temsil ediyor.
İşte tüm bu sebeplerden dolayı birçokların perdede
izlemeye bile tahammül edemediği bir filmdir Seul Contre Tous. Öz kızına cinsel
istek duyan fakat aynı zamanda annesini, babasını hiç tanımamış, karısı
tarafından terk edilmiş, birlikte yaşadığı kadın tarafından sürekli aşağılanan,
haksız yere hapse atılan, yapayalnız karakterimizi anlamaya çalışarak,
sorgulamadan, yargılamadan izlemek filmi hissetmenizi sağlayacaktır.
5)Carne (Et) – 1991
Sevgilisi tarafından terk edilen ve bu nedenle
kızıyla yapayalnız kalan bir kasabın kızı ile olan sıra dışı ilişkiyi gözler
önüne serer Noé bu ilk filminde. Carne, Noé’nin ilerleyen filmografisine her
zaman şu ya da bu durumda dokunacak filmidir. Bir nevi Carne’yi Noé filmografisinin ham maddesi olarak
adlandırabiliriz. Kısa ya da orta metraj olarak nitelendirebileceğimiz bu kırk
dakikalık çarpıcı film, yönetmenin bir sonraki filminde uzun metraj haliyle
karşımıza çıkacaktır. Lakin iki filmden alınan tat elbette çok farklıdır. Her
ne kadar aynı oyuncular, aynı karakter, aynı konu olursa olsun sonuçta ikisi de
farklı filmler. Benim gibi bir Noé aşığıysanız ya da onun sinemasıyla tanışıp
da aranızdaki bağı güçlendirmek isteyenlerdenseniz asla yönetmenimizin bu
kariyerin ilklerinden olan filmini ıskalamayın derim. Kasap karakterinin ya tam
kendisi olarak (Seul Contre Tous, Irreversible) ya da ruhu olarak Noé ’nin tüm
filmlerinde öyle ya da böyle karşınıza çıkacak adam ile ilk tanışma çok
önemlidir ne de olsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder